Diş Hekimine Kulak Ver; Ama Hangisine? – Emre Kırmızıtaş

tarafından tdh
0 Yorum Yap

Belki bir kısmımız hatırlayacaktır, geçtiğimiz yaz başlarında sosyal medya aracılığıyla bir gündem oluşturma çalışması gerçekleştirildi. Bu sosyal medya kampanyası için seçilen etiket ismi -yazının başlığında da kullandım; özel bir anlamı yok, ilk aklıma gelen olduğundan- #DişHekimineKulakVer olmuştu. Etkisinden bağımsız olarak diş hekimlerinin bir araya gelip taleplerini yüksek sesle dillendirmeleri ve konunun muhataplarını sorumluluk almaya davet etmeleri elbette sevindirici bir gelişmedir. İlgililere duyurulur diyelim.

Yine aynı zamanlarda ama sayıları çok daha az olan, kendilerini “dental klinik işletmecileri” olarak tanımlayan bir grup diş hekimi bir araya gelerek dernekleştiklerini ilan ettiler. Diş hekimliği alanında çeşitli amaçlarla kurulmuş hâlihazırda çok sayıda dernek var; uzmanlık dernekleri, mezuniyet sonrası eğitim dernekleri gibi. İlk bakışta Dental Klinik İşletmecileri Derneği (DEKİD) de bu derneklerden herhangi birisi gibi gözükse de arada önemli bir fark var. Bu farkın önemine ve eş zamanlı diyebileceğimiz iki gelişme arasındaki ilişkiye değinmeden önce sosyal medya çalışmalarının arka planını biraz daha yakından incelemeye çalışacağım.

Genellikle “genç diş hekimi” grubuna sokabileceğimiz meslektaşların inisiyatifiyle gerçekleşen ve “atanma” konusu üzerine yoğunlaşan bu tür sosyal medya çalışmaları bugünlerde sık sık karşımıza çıkıyor. Ayrıca son süreçte sosyal medyanın dışına taşan, çeşitli siyasi partilerden milletvekilleri ile iletişim kurma (konuyu meclise taşıyabilmek için) ve TDB’ye toplu dilekçe göndermek gibi daha doğrudan eylemliliklere doğru bir yönelim de görülüyor. Bu eylemliliklerde genç diş hekimleri başı çekiyor diyoruz çünkü bugün bu gruba dâhil edebileceğimiz diş hekimlerinin önemli bir kısmı kötü koşullarda ücretli hekimlik yaparak geçimlerini sağlamaya çalışıyorlar. Toplumcu Diş Hekimleri olarak geçtiğimiz günlerde bizim de gündemleştirmeye çalıştığımız gibi, özellikle özel sektörde emek gücünü satarak geçinen diş hekimleri esnek çalışma, mobbing, düzensiz gelir ve düşük ücretler, uzun çalışma süreleri gibi çalışma koşulları altında mesleklerini icra ediyorlar. Öte yandan, bir süredir deneyimlenen bu olumsuz çalışma şartlarına artık kendisini ciddi ciddi hissettiren işsizlik olgusu da eklenmiş durumda. Belirli makroekonomik politikalar ekseninde diş hekimliği alanını emek gücü açısından kapitalist anlamda disipline etmek amacıyla gerçekleştirilen düzenlemeler sonucunda açılan yeni fakültelerle birlikte, yedek işgücü de diyebileceğimiz işsiz diş hekimleri sayısında gözle görülür bir artış yaşanmaktadır. Bu durumun bir başka yansıması olan aşırı uzmanlaşmayı da bu bağlamdan okuduğumuzda daha berrak bir kavrayışa sahip olacağımızdan kuşku yok.

Bahsettiğim kampanyalarda dile getirilen taleplerin neden atanma ve kamu kontenjanlarının arttırılması üzerine yoğunlaştığına baktığımızda ise “piyasa” diye tarifleyebileceğimiz özel muayenehanelerde, polikliniklerde veya diş hastanelerinde ücretli hekimliği deneyimleyen diş hekiminin kurtuluşu “kamuya kapağı atmakta” gördüğünü söyleyebiliriz. Özel kliniklere kıyasla düzenli çalışma saatleri ve gelir, yıllık izin, güvenceli kadro gibi (bu saydığım haklar gittikçe aşınıyor olsa bile) çok daha iyi çalışma şartlarına sahip kamu hastanelerinin tercih edilmesinde şaşılacak bir yan yok elbette. Hatta bir kısım diş hekiminin bakanlığa “aile diş hekimliği” sistemine geçilmesini tavsiye ettiği bile oluyor.

Aile diş hekimliği demişken burada bir parantez açabiliriz. Güvenceli çalışmak, sosyal haklara sahip olmak gibi talepler kimsenin reddedemeyeceği, bizim de sahiplendiğimiz en temel taleplerdir. Ama sıkıntı şu ki sorunlar yapısal nedenleriyle kavranamadığında çözüm olarak talep edilen şeyler de maalesef sorunu başka bir biçimde tekrar üretmekten başka bir işe yaramıyor. Aile diş hekimliği sistemi diş hekimlerinin mevcut sorunlarına çare olur mu? Sanmıyorum. Zaten bu sistemin şu koşullarda uygulanabileceğini de düşünmüyorum. Çünkü aile diş hekimliği denilen sistem esasında bir birinci basamak sağlık hizmeti örgütlenmesidir. Birinci basamak sağlık hizmetleri koruyucu ve önleyici hizmetlerini öncelikli olarak kapsayan, ek olarak birinci basamakta çözülebilecek çeşitli basit tedavileri de içeren bir hizmetler bütünüdür. Peki, Türkiye’de bakanlığın veya sağlık hizmetleriyle ilgili diğer karar verici kurumların diş hekimliği hizmetlerini basamaklı bir yapıya dönüştürüp koruyucu ve önleyici ağız-diş sağlığı hizmetlerini yaygınlaştırmak gibi bir niyeti olduğunu düşünen var mı? Yine sanmıyorum. Ha, adı aile diş hekimliği olur da başka türlü bir şey ortaya çıkarsa onu bilemem. Yakın tarihimiz böyle tonla örnekle dolu; hem kavramsal açıdan hem pratik açıdan. Kamu hastanelerinin veya sağlık birimlerinin sayılarının arttırılarak diş hekimlerine kadro açılması meselesine de buradan bakmak gerekiyor. Türkiye’deki en büyük özel hastane zincirlerinden birisinin sahibi olan bir sağlık bakanı sizce kendi özel çıkarlarına zıt olarak sağlıkta kamusal hizmet ağını genişletmeyi mi düşünür yoksa var olan kamusal hizmetleri tırpanlanmayı, içini boşaltmayı ve sermayeye alan açmayı mı? O nedenle kimden ne istediğimizi iyi bilelim derim.

Gelelim DEKİD ve bu meselelerle ilişkisine…

Hâlihazırda diş hekimleri odalarının ve TDB’nin yönetim kurullarında patron diş hekimlerinin ağırlığının hiç de az olmadığını, meslek örgütünün sağlık politikalarına dair yaklaşımlarına ve diğer mesleki gündemlere ilişkin tutumuna bu durumun nasıl doğrudan yansıdığını çok iyi biliyoruz. Anlaşılan bütün bunlar yetmemiş olacak ki bir kısmı ayrıca dernekleşerek “krizi” fırsata çevirmenin yollarını arıyorlar ve bunu da açık sözlülükle dile getiriyorlar. DEKİD’in tüzüğünden derneğin amacı bölümünden bazı ifadeler: “kliniklerin kârlılığını arttırıcı önerilerde bulunmak (hekim hakediş sistemleri, vergisel öneriler vs.)”, “bir hekimin birden fazla klinikte ve şehirde çalışabilmesinin önünün açılması”, “reklam ve tanıtım faaliyetlerinin önündeki engellerin etik değerler çerçevesinde düzenlenmesinin sağlanması.” Dileyenler derneğin internet sayfasından tüzüğün tamamına erişebilirler. Kliniklerin kârlılığını hekim hakedişlerini düzenleyerek nasıl arttıracaklarının yolu belli: Hekim ücretlerini biraz daha aşağı çekerek. İyi bir şeymiş gibi savundukları hekimlerin birden fazla klinikte ve şehirde çalışmasının esnek çalışmanın ta kendisi olduğunu da biliyoruz. “Etik değerleri incitmeden” reklam engellerinin etrafından nasıl dolaşılacağını ve kılıfına uydurulacağını da pek yakında anlarız.

İşte o sürekli konuşulan çok boyutlu krizin diş hekimliğinde emek alanında nasıl yaşandığını bu iki örnek üzerinden somut bir şekilde görebiliyoruz. Aynı dönemde bir grup diş hekimi yukarıdaki amaçları savunmak için dernekleşirken diğer büyük toplam çeşitli araçlarla çok temel bazı talepleri gündemleştirmeye uğraşıyordu. Bu çelişkiler uzlaşabilir mi? İki talep aynı anda karşılanabilir mi? Veya şu şekilde sormak gerekiyor: Çalıştırdıkları diş hekimlerinin “hakedişlerini” yani emeklerini gözüne kestirenlerle emeğinin gasp edilmediği, güvenceli, insanca bir çalışma düzeni isteyen diş hekimlerinin gündemi bir olabilir mi? Esnek çalışmanın yaygınlaşması için uğraşan bir toplulukla işsiz kalan, düşük ücretlerle çalışmaya mecbur bırakılan diş hekiminin sorunları aynı mıdır? Meslek etiğinin altını nasıl oyduğunu çok iyi bildiğimiz reklamlar konusunda daha fazlasını isteyenlerle hekimlik değerlerine sahip çıkmaya çabalayanlar ortaklaşabilir mi?

Evet, bence de diş hekimlerine kulak verilmeli, ama hangisine?

ŞUNLAR DA HOŞUNUZA GİDEBİLİR