Türkiye’de Diş Hekimliğinin Geleceği – I – Emre Kırmızıtaş

tarafından tdh
0 Yorum Yap

Hepimiz için son derece yoğun ve yıpratıcı geçen yaklaşık altı aylık bir sürenin ardından ne zamandır aklımda olan bir konu hakkında yazmak için nihayet fırsat bulabildim. Yazı görece küçük bir toplumsal grubu yani Türkiye’deki diş hekimlerini ilgilendiriyor. Başlığın fazlasıyla iddialı olduğunun farkındayım. Bu kadar kapsamlı bir meselenin bir blog yazısına veya tek bir makaleye sıkıştırılamayacağını elbette biliyorum. Bu başlığı seçmekteki niyetim mesleki gündemlerde gündelik tartışmalardan bir ölçüde sıyrılıp daha bütünlüklü, daha “büyük” sorular sormaya başlamanın vaktinin geldiğini, hazır genel kurul süreçleri de yaklaşırken vurgulayabilmek. Bir şeyler olup bittikten sonra yalnızca reaksiyon göstermekle sınırlı bir mücadele hattı yerine sürece müdahale edebilen, uzun vadeli hedefler koyabilen ve buna uygun stratejiler geliştirebilen bir çalışma tarzı için bu ve benzeri tartışmaların daha sık yapılması gerektiğini düşünüyorum. Teknik ve tek boyutlu değil, derinlikli ve politik tartışmalar. Tüm bunları yaparken de şeylerin adını doğru koyabilmek, doğru kavramlarla meseleye yaklaşabilmek bir diğer önemli konu. Bu aslında sadece diş hekimlerinin sorunu değil, çok daha genel bir mesele. Ama bu yazı en azından mesleki alanda böylesi tartışmaların başlamasına katkı sağlayabilecekse amacına ulaşmış sayılacaktır. Çünkü diş hekimleri ve onun meslek örgütlerinin günü kurtarmaya odaklı yaklaşımlarının sınırlarına ulaşılmış durumda.

Yazı dizisini toplam üç yazı olacak şekilde kurguladım. Birincisi, yani bu yazı meselenin emek boyutuna odaklanacak. Diş hekimlerinin emek süreçlerindeki değişimi profesyonelleşme ve proleterleşme bağlamında incelemeye çalışacağım. Bazı güncel gelişmeleri bu süreç içerisindeki yerleri ve olası etkileri çerçevesinde ayrıca detaylandıracağım. İkinci yazı konunun toplumsal boyutuna odaklanacak. Toplumun ağız-diş sağlığı durumu, ağız-diş sağlığı hizmetlerine erişim, mevcut eşitsizlikler gibi alt başlıklar üzerinden bir değerlendirme yapacağım. Son yazıda ise örgütsel meseleleri tartışarak (meslek örgütü, sendikacılık vb.) sonlandırmak istiyorum. Başlıktan da anlaşılabileceği üzere bütün yazıların odağı Türkiye olacak.

Profesyonellik ve Proleterleşme

Profesyonel meslek kısaca, yüksek toplumsal statü ve yüksek ücret düzeyine sahip, uzun süreli formel eğitim gerektiren ve genellikle kişilere özel hizmet sunan meslek grupları olarak tarif edilebilir.(1) Daha detaylı bir tanım ve kategorizasyon yapan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) yayınladığı Uluslararası Standart Meslek Sınıflaması (ISCO-8) belgesi ile meslekleri 10 ana grup, 43 alt-ana grup ve 130 alt grup olacak şekilde toplam 436 birim grubuna ayırmıştır. ILO’ya göre ana gruplardan birisi olan profesyoneller; ilgili alanın bilgisine ve yetkinliğine sahip, bilimsel veya sanatsal kavramları ve teorileri çalışma hayatında sistematik biçimde uygulayabilen, ileri derecede beceri sahibi meslek mensupları olarak tanımlanır. Profesyoneller ana grubunda bulunan ve diş hekimlerini de içeren sağlık profesyonelleri ise kendi alanıyla alakalı teoriyi ve uygulamaları geliştirmeye yönelik araştırma yapabilen, hekimlik, hemşirelik, eczacılık gibi alt meslek alanlarda sağlığı korumak ve geliştirmek için bilimsel bilgiyi kullanabilen, ileri düzeyde becerilere sahip ve mesleğinde yetkin kişiler olarak tanımlanır.(2)

Daha az teknik olan bir tanıma göre profesyonel mesleklerin temel özellikleri altı madde halinde sıralanabilir:(3)

– Genellikle odalar veya derneklerde örgütlenme; yüksek kurumsallık düzeyi ve kamusal çıkar vurgusu

– Mesleki bilgi ve yetki üzerindeki kontrol; mesleğe giriş koşullarının, mesleki eğitimin içeriğinin meslek örgütü veya bileşenlerince belirlenmesi vb.

– Özerklik; işin zamanı ve kapsamı bakımından bağımsızlık, denetleme işlevinin meslek örgütü veya bileşenlerince yapılması vb.

– Üretim araçları ve emek nesnesi üzerindeki kontrol

– Emeğin ücretlendirilmesi; saat ve ücret düzeyinin meslek sahibi veya meslek örgütü tarafından belirlenmesi

– Toplumsal statü ve sosyal ayrıcalıklar

Profesyonel mesleklerin artık bu özelliklere sahip olup olmadığı, sermaye ve çalışanlar açısından eğilimlerin neler olduğu, teknolojinin rolü ve bunların nasıl tanımlanabileceği uzun zamandır tartışma konusu. Mühendisler, avukatlar, öğretmenler, hekimler; birçok meslek grubu açısından bu süreç devam ediyor. Bazıları bu süreci görece erken bazıları henüz yaşıyor. Yazının odağı diş hekimleri olduğu için diğer meslek gruplarına girmeyeceğim. Konuya dair daha kapsamlı bir değerlendirme okumak isteyenler, benim de bu yazıyı hazırlarken yararlandığım Arif Koşar’ın yakınlarda yayınladığı yazısına bakabilirler.(4) Koşar ile benzer şekilde bu süreci tanımlamak için kullanacağım kavram proleterleşme olacak.

AKP’li yıllarda uygulamaya konulan Sağlıkta Dönüşüm Programı (SDP) sağlık sistemi üzerinde radikal değişikliklere yol açmış, ağız-diş sağlığı hizmetleri doğrudan etkilenen alanlardan birisi olmuştur. Türkiye’deki diş hekimleri de proleterleşme sürecini geç ama hızlandırılmış biçimde yaşayan meslek gruplarından olmuş, sermaye lehine yapılan bu düzenlemelerden kendi payına düşeni almıştır. Yukarıda sıralanan maddeleri diş hekimlerinin güncel durumuna tercüme ettiğimizde profesyonellikteki aşınmayı ve proleterleşmeyi net bir şekilde görebiliyoruz.

Odalarda örgütlenme: Odalara üye olan diş hekimlerinin sayısı yıllar içerisinde oransal olarak azalmıştır. Örneğin, 2004 yılında toplam diş hekimlerinin %86’sı kendi ilindeki veya bölgesindeki odaya kayıtlıyken 2022 yılında bu oran %66’ya gerilemiştir.(5,6) Zorunlu üyelikten muaf çalışma biçimlerinin toplam içerisindeki ağırlığının artmasının temel etken olduğunu varsayıyoruz. Bu azalmayla birlikte Sağlık Bakanlığı’na (SB) bağlı kurumlarda çalışan diş hekimlerinin hekim sendikalarında örgütlenme eğiliminin özellikle geçen yıldan itibaren gözle görülür şekilde arttığını vurgulamak gerekiyor.

Özel sektörde sendikalaşmanın önündeki fiili ve yasal engeller henüz bu alandaki eğilimleri net bir şekilde gözleyebilmemize izin vermiyor. Fakat ücretli çalışmanın diş hekimleri arasında baskın çalışma şekli haline geldiğini göz önünde bulundurursak odalar dışında veya ona alternatif örgütlenme arayışlarının giderek artacağını tahmin edebiliriz. Diş hekimlerinin üye oldukları odayla olan bağı veya odaların kendi üyelerini harekete geçirebilme gücü açısından baktığımızda ise tartışmasız biçimde bir gerileme olduğu ortada. Bu başlığı son yazıda daha detaylı tartışacağım için şimdilik geçiyorum.

Mesleki bilgi ve yetki üzerindeki kontrol: Cumhuriyet tarihini incelediğimizde diş hekimliği bilgisi ve mesleki yetki konusunda devletin başından itibaren belirleyici olduğunu görüyoruz. Örneğin, yirminci yüzyıl başlarında kimi ülkelerde gördüğümüz mesleki derneklerin ve birliklerin eğitimin içeriği veya çalışma izinleri başlıklarında sahip oldukları görece özerk konumun burada hiçbir zaman olmadığı anlaşılıyor. Hatta bu tartışmaların dönemin gazetelerine yansıdığını görebiliyoruz; 12 Ekim 1932 tarihli Milliyet Gazetesi’nde kendisi de diş hekimi olan Ali Azmi Bey ile yapılan söyleşide diş hekimlerinin bu konudaki rahatsızlığı aktarılıyor.(7) Lisans ve uzmanlık eğitimlerinde bugün de benzer bir eğilim devam ediyor (nihai karar değil ama görüş alma aşamasında kimi esnekliklere rağmen; DUÇEP vb.).

Mezuniyet sonrası eğitimde ise süreç daha farklı ilerliyor. Burada devletin doğrudan belirleyiciliği yerine (bakanlık tarafından yürütülen ve zorunlu eğitimler gibi) çeşitli dernekler aracılığıyla alanın piyasalaştırıldığını görüyoruz. Örneğin, Türk Dişhekimleri Birliği (TDB) Sürekli Dişhekimliği Eğitimi programını 1998’de başlatmışken Estetik Diş Hekimliği Akademisi Derneği gibi bu alanın eskileri sayılabilecek dernekler çoktan çalışmalarına başlamıştı. TDB veya diş hekimlerinin bulunduğu bakanlık kurulları/komisyonları tarafından asgari düzeyde bile olsa kamusal çıkar gözetilerek yapılması olası olan mezuniyet sonrası eğitim yerine bu dernekler aracılığıyla -yönetimlerinde çoğu kez diş hekimlerinin olmasından bağımsız- sermayenin beklentileri gözetilerek programlar açılmaktadır. Bugün geldiğimiz noktada bu alanda devasa bir piyasa oluşmuş durumdadır. Artık derneklerin yanında kendi eğitim programlarını oluşturan zincir hastaneler bile bulunmaktadır. Sertifikalandırma, derecelendirme hatta fiili olarak uzmanlık alanları belirleme gibi (estetik diş hekimliği vb.) yetkiler bu yapılar tarafından devralınmaya çalışılmaktadır. Kısacası, mesleki bilgi üzerindeki kontrol bu sefer başka bir yöntemle -piyasa dolayımıyla- diş hekimlerinin elinden alınmaktadır.

Yetki konusuna gelirsek; özel sektörde çalışmak için hala oda üyeliği şartının aranması profesyonellik lehine bir madde sayılabilir. Fakat fiili olarak bunun aşındırıldığını ve kaldırılması yönünde sinyallerin olduğunu biliyoruz. Kaldı ki halihazırdaki yetkinin koşul veya standart belirlemeden ziyade (tabelayı saymazsak) basit bir kayıt işleminden ibaret olduğunu unutmamak gerekir.

Özerklik: Modern anlamda diş hekimliği 2000’lere gelinceye kadar çok büyük oranda özel muayenehanecilik üzerinden gerçekleştirildi. Yirminci yüzyıl ortalarına kadar muayenehanecilik dışındaki çalışma biçimleri istisna kabul ediliyordu. 1961’de ilan edilen “224 Sayılı Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesine Dair Kanun”un ardından kurulan sağlık ocaklarında ve devlet hastanelerinde diş hekimlerinin istihdamı sağlansa da bugünle karşılaştırıldığında kamunun payı oldukça azdı. Ağız-diş sağlığı hizmetleri AKP’li yıllara kadar ağırlıkla özel muayenehaneler üzerinden verildi. 2002’den sonra ise işin rengi değişmeye başladı. Sektörlere göre toplam diş hekimi sayısının dağılımına baktığımızda 2002 yılında %76,2 ile özel sektörün çoğunlukta olduğunu görüyoruz. O yıllarda özel sektörde ücretli çalışma ihmal edilebilecek düzeyde olduğundan, diğer bir deyişle şimdiki gibi özel poliklinikler ve merkezler henüz kurulmadığından bu oranın tamamına yakınının özel muayenehaneler olduğunu kabul edebiliriz. 2020 yılına geldiğimizde ise aynı oranın %53,1’e gerilediğini görüyoruz.(8) Sadece bu iki oran bile değişimin önemini gösteriyor. Fakat 2002’den farklı olarak özel sektör diliminin içerisinde son yıllarda ücretli çalışmanın ağırlık kazanıyor olmasından çalışma biçimindeki değişimin çok daha keskin olduğunu anlıyoruz. Örneğin, İstanbul Dişhekimleri Odası’ndan edindiğim bilgiye göre bugünden geriye bir yıllık dönemde İstanbul’da açılan muayenehane sayısı 228, kapanan muayenehane sayısı 143 olmuştur. Aynı dönemde açılan ağız-diş sağlığı polikliniği (ADSP) sayısı 152, kapanan ADSP sayısı 13 olarak kaydedilmiştir. Buradaki eğilim açık: Daha az muayenehane daha çok ADSP.

Bu tablo özerklik açısından ne ifade ediyor? Muayenehanesi olan diş hekimi haftada kaç gün ve hangi saatler arasında çalışacağını, bir hastaya ne kadar süre ayıracağını, tedavi planlamasını nasıl yapacağı gibi konularda -piyasa koşullarının dayattığı rekabeti akıldan çıkarmadan- önemli ölçüde özerk davranabilir. Muayenehanecilik çalışma düzeni ve mesleki pratik bakımından ona geniş bir bağımsız alan sunar. Oysa ücretli çalışan diş hekiminin (devlet-özel fark etmeksizin) haftada kaç gün çalışacağı, işe kaçta girip kaçta çıkacağı, kaç dakikada bir hasta bakacağı işverenin kontrolündedir. Tedavi planlamasının işverenlerce belirlendiği uygulamaların sayısı ise her geçen gün artmaktadır; ADSM’lerde yönetimin belirlediği fiili uzmanlaşma ile bazı hekimlerin yalnızca bazı tedavileri yapmaya mecbur bırakılması veya aşağıda daha detaylı bahsedeceğim sağlık turizmi kapsamındaki hastaların endikasyonu hazır şekilde gelmesi gibi. Ücretli çalışma yani proleterleşme arttıkça işin zamanı ve kapsamı üzerindeki kontrol azalmaya devam edecek.

Denetleme işlevinin meslek örgütü veya bileşenlerince yapılması başlığında da benzer bir durumla karşılaşıyoruz. Genel olarak meslek örgütlerinin denetim başta olmak üzere yetkilerinin her geçen yıl tırpanlandığını biliyoruz. AKP başından beri her fırsatta buraya müdahale etmeyi (kentsel rant konusunda özel olarak TMMOB) denedi ve büyük ölçüde başarılı oldu. TDB’nin ve odaların yetkileri bu anlamda oldukça sınırlandırılmış durumda. Bırakalım denetlemeyi veya soruşturmayı oda yöneticilerinin hastanelere giremediği örnekler biliyoruz. Her ne kadar il sağlık müdürlüklerince belirlenen denetim ekiplerinde en az bir diş hekimi bulunma zorunluluğu olsa da benzer kurullarda gördüğümüz üzere çoğu kez sembolik bir katılım söz konusu oluyor. Güncel durumun ne olduğuna dair TDB Hukuk Bürosunun bu ay içerisinde yayınladığı bilgi notuna bakılabilir.(9)

Üretim araçları ve emek nesnesi üzerindeki kontrol: Özerklik alt başlığında aktardığım süreçle kronolojik olarak eş zamanlı biçimde ve sürecin doğası gereği üretim araçları ve emek nesnesi üzerindeki kontrol aşınmaya devam ediyor. Kendi alanımız için üretim araçları dediğimizde ağız-diş sağlığı hizmeti sunabilmek için kullandığımız bütün araçları anlamalıyız; diş ünitinden röntgen cihazına, el aletlerinden sarf malzemelerine kadar aklımıza gelebilecek her şey. Muayenehanecilik yapan yani kendi adına çalışan diş hekimi bütün bu üretim araçlarının sahibidir. Ücretli çalışmaya başladığında yani proleterleştiğinde ise üretim araçları üzerindeki kontrolünü kaybeder. Bunların hepsi artık işverenin mülkiyetinde ve kontrolündedir. Yaşanan süreç kabaca böyledir.

Sağlık hizmeti sunduğumuz için emek nesnesi doğal olarak insan oluyor. Daha rahat anlaşılabilmesi için bunu hasta-hekim ilişkisi olarak ifade edebiliriz. Profesyonelliğin baskın olduğu dönemde hasta-hekim ilişkisinin “dışarıdan” müdahaleye karşı çok daha kapalı ve şimdiye kıyasla daha uzun vadeli kurulabildiğini görüyoruz. Muayenehanesi olan ve uzun yıllardır aynı mahallede hizmet veren bir diş hekimi düşünelim. Yapılacak tedavi konusunda kontrolün büyük ölçüde hekimde olduğu, hastalarının kişisel öykülerine hâkim, onların ağız-diş sağlığını uzun süre takip edebilen bir çalışma pratiği gözümüzde canlanacaktır. Çoğunlukla sanıldığının aksine bunlar o dönemin hekimlerinin daha “iyi” veya “nitelikli” hekimler olmasından kaynaklanan pratikler değildir; o çalışma tarzının zorunlu kıldığı özelliklerdir.

Ücretli çalışma arttıkça bu özellikler ve ilişkiler de değişmeye başlamıştır. En başta artık o hekimin değil kliniğin veya hastanenin hastası vardır. Özel sektörde ücretli çalışan diş hekimlerinin iş değiştirme sıklığı fazla olduğu için hasta-hekim ilişkileri daha kısa vadeli kurulmakta ve uzun vadeli hasta takibi mümkün olmamaktadır. Devlette çalışıyorsanız mevcut sistem nedeniyle yine bu mümkün değildir ve dahası böyle olması tercih edilmektedir. İkinci yazıda daha detaylı değineceğim üzere hizmet alan yurttaşların eğilimi de bu yönde değişmektedir. Yukarıda örnek verdiğim gibi endikasyon ve tedavi planı yani hasta-hekim ilişkisinin en kritik parçası bile artık müdahaleye açılmıştır. Özetle, değişen çalışma ilişkileri emeğin nesnesiyle yani hastayla kurulan ilişkiyi başka bir zemine taşımıştır ve bu çalışma ilişkileri değişmediği sürece böyle devam edecektir.

Emeğin ücretlendirilmesi: Profesyonel meslek sahiplerinin temel özelliklerinden bir diğeri yaptığı iş karşılığı aldığı ücreti kendisinin veya meslek örgütünün belirleyebilmesidir. Diş hekimleri için bu genelde hizmet başına bir ücrettir. Kendi adına çalışan diş hekimi uygulayacağı tedavi için alacağı tutarı kendisi belirler. Hatta yapılan düzenlemelerle ellerinden alınmadan önce TDB’nin ve odaların uygulanacak işlemlerin asgari fiyatını belirleme yetkisi vardı. Bu durum muayenehanecilik yapan diş hekimlerine fiyatlandırma açısından önemli bir güvence sağlıyordu. Artık yayınlanan tarifeler zorunlu değil rehber tarifelerdir ve herhangi bir bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Profesyonellik bağlamında düşündüğümüzde burada bir gerileme olduğu açıktır.

Ücretli çalışanlar için ise böyle bir belirleyicilik zaten mümkün değildir. Örneğin, ADSM’de çalışan bir diş hekiminin dolgu için bir birim değil iki birim talep etmesi gibi bir durum söz konusu olamaz. Ücretlendirme en başından belirli protokoller çerçevesinde oluşturulmuştur ve ücret düzeyi buna göre belirlenmektedir. Özel sektörde bu düzenlemeler çok daha sınırlıdır. Diş hekimi çalıştığı kliniğin belirlediği ücret tarifesine uymak zorundadır. Bu hizmet başı olabileceği gibi (prim usulü ücretlendirme) saat başı bir ücretlendirme de (sabit ücretlendirme) olabilir. TDB her yıl sözleşmeli çalışan diş hekimleri için asgari ücret seviyesi belirler ama bunun herhangi bir bağlayıcılığı yoktur. İnisiyatif tamamen işverendedir.

Toplumsal statü: Diş hekimlerinin gerilemeyi en çok hissettiği başlık sanırım bu olmuştur. Diş hekimlerine sorulduğunda bunu genellikle saygı yitimi, toplumsal bilinçte gerileme, eğitimsizlik, değer bilmeme gibi kavramlarla ifade ederler. Elbette çeşitli toplumsal nedenler olmakla birlikte esas belirleyen çalışma ilişkilerindeki değişimdir. Ücretli çalışmanın artması, hekim emeğinin “sıradanlaşması”, metalaşmanın ulaştığı boyut profesyonelliğin getirdiği toplumsal statüyü azaltmış, başka türlü bir hasta-hekim ilişkisini dayatmıştır. Önünde ceket iliklenen, saygıda kusur edilmeyen, paternalist hasta-hekim ilişkisi gitmiş yerine diğer hizmet alanlarında gördüğümüz tüketici/müşteri merkezli yeni bir ilişki kurulmuştur. Marx ve Engels’in özlü deyişiyle, burjuvazi emeği ücretli hale getirdikçe hepsinin üzerindeki kutsallık örtüsünü çekip atmıştır.(10) Bu nedenle önceki dönemlere kıyasla toplumsal statü ve kimi sosyal ayrıcalıklar aynı hızla gerilemiştir. Sadece ücretli çalışanlarda değil kendi adına çalışan diş hekimlerinde de statü kaybı yoğun bir şekilde deneyimlenmektedir. Ayrıca hekime yönelik şiddetin artmasıyla çalışma ilişkilerinde değişim arasında kuvvetli bir ilişki olduğunu unutmamak gerekir.

Teknoloji Faktörü

Tıp alanındaki teknolojik gelişmeler gerçekten baş döndürücü diyebileceğimiz bir hızda ilerliyor. Bunları takip edebilmek bile ciddi bir mesai gerektiriyor. Robotik teknolojilerdeki gelişmeler, görüntüleme tekniklerindeki ilerlemeler, yapay zeka kullanımı, tanı ve teşhis araçlarına yenilerinin eklenmesi gibi birçok başlıkta kısa sayılabilecek bir sürede büyük gelişmeler oldu. Diş hekimliğindeki teknolojik gelişmeler de üzerinde sıkça durulan bir konu haline geldi. Bu başlıktaki tartışmalar sıklıkla dijital diş hekimliği, yeni nesil diş hekimliği gibi kavramlarla yapılıyor. Fakat tartışmaların derinlikten uzak ve yalnızca teknik düzeyde kaldığını görüyoruz. Üstelik meselenin önemli bir ayağı olan emek süreçlerine ve çalışma ilişkilerine etkisi sıklıkla göz ardı ediliyor.

Braverman, emek alanında klasikleşmiş çalışmasında “Makinenin evrimindeki kilit öğe makinenin büyüklüğü, karmaşıklığı ya da işlem hızı değil, yaptığı işlemlerin nasıl kontrol edildiğidir” diye yazar.(11) Daktilo örneğini veren yazar ilk daktilo makinesi ile elektrikli bilye tipi daktilo makinesi arasında mekanik açıdan devasa gelişmelerin olduğunu fakat daktilocu ile makine arasındaki ilişkide çok az özsel değişim olduğunu vurgular. Teknolojik değişime rağmen kontrol hala tamamen işçinin elindedir ve emek süreci eskiden olduğu gibi devam eder. Döngüsel hareketlerin herhangi bir dış müdahaleye gerek duymadan bizzat makine tarafından otomatik şekilde gerçekleştirilmesi, geri bildirim mekanizmalarının gelişmesi ve makinenin kendi çalışmasının sonuçlarını kendisinin ölçebilmesi (çalışmaya devam etmesi, durması veya diğer aşamaya geçmesi gibi) ise başka bir evreye geçildiğinin işaretidir. Bugün yoğun biçimde tartışılan yapay zekanın evrimsel başlangıcı tam da bu noktada gerçekleşti diyebiliriz. Bu önemli değişikliği üretim bantları, makineler sistemi, otomasyon gibi gelişmeler izler. Böylelikle dolaysız emeğe olan ihtiyaç azalır. Yazar, bunun emek süreci açısından neye yol açtığını şöyle özetler: “İnsanların emek sürecini makine aracılığıyla denetim altına alma yeteneği, yönetim tarafından kapitalizmin en başından itibaren üretimin doğrudan üretici tarafından değil sermaye sahipleri ve onların temsilcileri tarafından denetim altına alınmasının başlıca araçları olarak ele geçirildi.

Diş hekimliği pratiğinin temelini hala el aletleri oluşturmaktadır. Cerrahi aletler, döner aletler, spatüller… Bunların üzerindeki kontrol tamamen diş hekimlerindedir. Fakat özellikle bazı alt alanlarda yaşanan teknolojik değişimler buradaki hakimiyeti zorlamaktadır. Örneğin, ağız içi ileri görüntüleme teknikleri ve bunlarla uyumlu çalışan protez işleme makineleri (CAD-CAM, 3D yazıcılar vb.) buradaki kontrolü uzun vadede hekimlerden ve teknisyenlerden alabilecek teknolojik gelişmelerden birisidir. Radyografik bulguları değerlendirip saniyeler içerisinde ve yüksek güvenirlik oranlarıyla hekime rapor sunabilen yazılımların olduğunu biliyoruz. Burada ifade etmek istediğim hekimliğin yok olacağı değil, başka bir formatta belki “operatörleşme” diyebileceğimiz bir sürece girilebileceği ve hekim emeği açısından beklenen niteliğin radikal bir değişikliğe uğrayabileceği. Bunun hekimlik eğitiminden mesleki yetilere kadar birçok başlıkta zincirleme sonuçlar doğurması da olası. Basit bir kamerayı kullanmak ve onu otomatik şekilde, neredeyse yüzde yüz doku uyumu olacak şekilde işleyen bir makinede birkaç tuşa basmak için yıllarca okumak gerekir mi örneğin? Veya cerrahi müdahalenin nerede başlayıp nerede duracağını bizzat makinenin belirlediği, doku ve anatomik özelliklere göre kendisini otomatik durduran bir makineyi kullanan birisinden artık derinlikli bir anatomi ve doku bilgisi beklenecek midir?

Bunun yanında yukarıda bahsettiğim özerklik meselesi teknoloji faktörüyle bambaşka bir seviyeye erişebilir. Hekimlik bilgisinin makineye aktarılması (toplumsallaşması değil) ve doğrudan sermayenin kontrolüne geçmesi emek süreçlerini ve çalışma ilişkilerini radikal bir şekilde değiştirme potansiyeli barındırmaktadır. Braverman’ın bahsettiği gibi dolaysız emeğin azalması, işin parçalanarak alt bileşenlere devredilmesi, şimdilik başlangıç aşamasında olan kontrol mekanizmalarının aşama aşama sermayeye geçmesi gibi süreçler hekimlerin proleterleşmesinde yeni bir evreyi temsil edecektir.

Elbette bunların çoğu henüz deneysel aşamadadır. Önemli bir kısmı hala bilim kurgunun konusu. Bu nedenle hemen birkaç yıl sonra hastanelerin bütünüyle otomasyona geçeceğini kastetmiyorum. Hele ki emek nesnesinin doğrudan insan bedeni olduğunu düşünürsek burada uzun bir yol var. Ama neyin geldiğini ve bunların emek süreçlerine etkilerinin neler olabileceğini ön görebilmek önemli diye düşünüyorum. En azından bu soruları sormaya bir yerden başlamak gerek. Ziyaret edeceğiniz bir sonraki dental fuarda sergilenen yeni teknolojileri bir de bu gözle değerlendirmenizi öneriyorum. Ne demek istediğim daha somut olarak zihninizde canlanacaktır. Ama daha önemlisi, bunu bir distopya olarak değil, tüm bu gelişmelerin başka bir toplumsal düzende nasıl lehimize kullanılabileceğini durmadan düşünerek…

Sağlık Turizminin Etkisi

Sağlık turizmindeki yeni aşamayı ve sağlık sistemi üzerindeki olası etkilerini bu yılın başında yazdığım bir yazıda tartışmıştım.(12) Burada özel olarak diş hekimleri üzerindeki etkilerine odaklanacağım.

Bir ülkeye sağlık turizminin gerçekleştirilmesinin temel koşulu oradaki sağlık emek gücünün değerinin göreceli olarak düşük olmasıdır. Diğer bir deyişle, turistlerin kendi ülkelerine kıyasla aldıkları sağlık hizmetinin daha ucuz olması gerekir. Hizmetin belli standartlara uygun olması, teknoloji kullanımının düzeyi, turistik lokasyonların sayısı vb. bunlar ikincil meselelerdir. Türk Lirasının son yıllarda rekor düzeyde değer kaybetmesi Türkiye’de sağlık turizmini olanaklı kılan koşulları yaratmıştır. Diş hekimlerinin emeği de diğer sağlık emekçilerinde olduğu gibi ucuzlamıştır. Özellikle İstanbul, İzmir, Antalya gibi turistik açıdan öne çıkan illerde ağız-diş sağlığı turizmi yoğun olarak yapılmaktadır. Yüksek döviz kurlarının yarattığı kâr iştahı özel ağız-diş sağlığı poliklinikleri hızla bu alana yöneltmiştir. Bugün üniversite hastaneleri dahil birçok merkezde ağız-diş sağlığı turizmi yapılmaktadır. Hatta Sağlık Bakanlığına bağlı ağız-diş sağlığı merkezlerinde bile bunun altyapısı hazırlanmaktadır. Diş hekimleri de ister istemez ücret ve gelir kaybını kapatmak için gittikçe daha fazla sağlık turizmine yönelmeye başlamıştır.

Tüm bunların çalışma ilişkilerine ve emek süreçlerine etkisi ise proleterleşmenin hızlanması olmuştur. Zincir hastanelerin bu alandaki rekabet konusunda avantajlı olduğunu belirtmek gerekir. Sağlık turizmi için uluslararası ofislerin kurulması, geniş organizasyonel imkanlar, kredi olanakları, otelcilik hizmetleri, diş hekimi ücretlerinin düşük tutulabilmesi gibi faktörler bu hastane gruplarının rekabet gücünü arttırmaktadır. Yasal düzenlemeler de bu yönde işlemekte, büyük hastaneler ve patronları açıkça kayırılmaktadır. Kendi muayenehanesinde çalışan bir diş hekiminin bu olanaklara erişebilmesi ve tekellerle rekabet etme şansı yoktur. Bu da doğal olarak tekelleşmenin artmasına ve ücretli çalışmanın yoğunlaşmasına sebep olmuştur. Hepimizin bildiği bakkal-AVM rekabetinin diş hekimliği alanındaki örneği kısacası. Ayrıca görünüşte muayenehane olan fakat mülkiyetinin enformel şekilde çeşitli şirketlere ait olduğu ve diş hekimlerinin ücretli çalıştığı örneklerin sayısı artmaktadır. Yasal engellerin etrafından dolanmak sermaye için hiçbir zaman zor olmamıştır.

Doğrudan emek süreciyle alakalı olmasa da konunun önemli bir etik ve işin niteliği boyutu daha var. Ülkelerine dönen turistlerin tedavi sonrası yaşadıkları komplikasyonlar, dolandırılma hikayeleri, sosyal medyada #TurkeyTeeth başlığıyla yapılan paylaşımlar sağlık turizminin nasıl bir mesleki erozyona yol açtığının göstergeleri.(13) İlla bir yerlerde ulusal gurur aranacaksa buradan başlanabilir mesela. Çünkü bugünlük iyi para getirdiği için yapılan ve çoğunlukla görmezden gelinen bu işlerin böyle giderse uzak olmayan bir gelecekte bütün bir meslek grubunu töhmet altında bırakacağı kesin gibi gözüküyor.

Aile Diş Hekimliği Tartışmaları

İki sene önce, aile diş hekimliği tartışmaları yeniden alevlendiğinde yine buradan bir değerlendirme yazısı paylaşmıştım.(14) Aradan geçen sürede iktidar tarafından bu konuda atılan bazı somut adımlar olsa da aile diş hekimliğine yaklaşımım o zamankiyle aynı. Yine de kısaca tekrarlamakta fayda var.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki bu konuda hala çok sınırlı bir bilgiye sahibiz. Torba yasadaki madde veya TDB ile yapılan görüşmelerde nasıl bir plan izleneceğine ve somut olarak sağlık sistemi içerisinde nasıl kurgulandığına dair bilgimiz yok. Dışarıdan görebildiğimiz kadarıyla ve iktidarın karakterini bilmemiz nedeniyle birtakım tahminler yapabiliyoruz.

Aile diş hekimliği modelinin genel çerçevesi aile hekimliği sisteminden alınmış durumda. Hatta öğrendiğimiz kadarıyla aile diş hekimi olarak atanacakların ASM’lerde hizmet vermesi planlanmış. Aile hekimliği sisteminin kendisi başlı başına bir sorunken buraya dahil edilecek aile diş hekimleri bu sorunların çeşitlenmesinden başka bir sonuç yaratmayacaktır. Aile hekimlerinin özlük hakları, ücret ve ödenek meseleleri, soruşturma baskıları, güvencesiz çalışma gibi birçok sorundan mustarip olduğunu biliyoruz. Atanacak aile diş hekimlerinin de bunlarla karşılaşacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok. Özetle, aile diş hekimliği sistemi eğer gelecekse bunun diş hekimleri açısından faydadan çok zarar getireceği açık. İhtiyacımız olan ise gerçek anlamda ve entegre bir birinci basamak ağız-diş sağlığı modelinin uygulamaya konulması.

Diş Hekimlerini Neler Bekliyor?

Yazının son bölümünde yukarıda aktarmaya çalıştığım mevcut tablo ve proleterleşme olarak tarif ettiğim bu süreç bağlamında diş hekimlerinin yakın dönemde nelerle karşılaşabileceğini, riskleri ve fırsatları tartışacağım. Geleceğe yönelik tahminlerde bulanacağım için haliyle bir miktar spekülasyon içerecektir.

Tehlikeler

Daha önce yine buradan dikkat çektiğimiz ve o süreçte geri adım attırabildiğimiz “diş hekimi sepeti” garabeti gerçek bir tehlike olarak önümüzde duruyor.(15) Biraz geriye gidersek aslında bu sürecin bizzat diş hekimleri tarafından -bilerek veya bilmeyerek- başlatıldığını görebiliyoruz. “Çağın gerekliliği” adı altında kişisel sosyal medya hesaplarından başlatılan vaka paylaşımları zamanla klinik ortamlarının yarıştırılmasına, ardından “fenomenlerin” ziyaretlerine ve daha birçok farklı biçimde karşımıza çıkan bir rekabet ortamının oluşmasına yol açtı. En çok beğeni alan, yorum yapılan hekim veya klinik daha fazla “hasta kapmaya” başlayınca bu işin ardı arkası kesilmedi. Sermayenin bunu keşfetmesi uzun sürmedi ve belki iyi niyetlerle açılan bu kapıdan giren patron sınıfı -kapitalizmin tarihi biraz da budur- bunu kendi çıkarları için kullanmaya başladı. Örneğin, bizim o dönem geçici olarak kapattırdığımız distedavim.com internet sitesine girdiğinizde neden bahsettiğimi anlayacaksınız. Burada klinikler ve diş hekimleri puanlanıyor, hastaların yorumları paylaşılıyor. Tıpkı yemek siparişi için kullandığınız uygulamalarda olduğu gibi bu sefer diş hekimlerini performanslarına ve verdiği hizmete göre değerlendiriyorsunuz. Burada bilimsel bir ölçütle yapılan bir değerlendirmeden değil tamamen müşteri memnuniyeti odaklı bir süreçten bahsediyoruz. Şimdilik bu hususta hassas olanları ürkütmemek için yalnızca olumlu mesajlar paylaşılsa da önümüzdeki dönemde bunun böyle devam etmeyeceğini biliyoruz. Yeterince gülümsemedi diye hekime düşük puan verilmesi, kendi istediği tedaviyi uygulamadı diye kötü yorum yapılması, puanı az olan hekimlerin ücretlerinin kesilmesi veya işten çıkarılması, “semtin yıldızı” hekimlerin seçilmesi… Buraya hızlı bir şekilde müdahale edilmezse yakın gelecekte olacaklar bunlar ve inanın yolun sonu hiç iyi bir yere çıkmıyor. Merak eden ABD modeline bakabilir. Öncelikle bunu durdurmak gerekiyor ama kalıcı şekilde engellemek için paradigma değişikliği şart. Yasaklamadan bahsetmiyorum, o tren çoktan kaçtı. Bahsettiğim iyi hekimliğin ne olduğuna ve toplumsal çıkarın nerede bulunduğuna dair bir paradigma değişikliği.

Bir diğer önemli tehlike Sağlık Bakanlığına bağlı ağız-diş sağlığı birimlerinin çeşitli yöntemlerle -parça parça veya bütünüyle- özelleştirilmesine ve piyasa ilişkilerinin buralarda daha doğrudan biçimde tesis edilmesine başlanmasıdır. Bu kamusal altyapının sağlık turizmine entegrasyonu aracılığıyla olabileceği gibi temel ve ek hizmet paketleri gibi özel sigortaya alan açılmasıyla da olabilir. Saray Rejimi kendisi açısından önemli bir eşiği geride bırakmışken buraları zorlayabilir. Bu iktidarın aklının sürekli sermayeden yana ve daha fazla emek sömürüsü için çalıştığını bir an olsun unutmamak lazım. Özellikle Körfez sermayesinin sağlık alanındaki yatırımlara öncelik verdiğini bildiğimizden buradaki emareleri ciddiye almakta fayda var. Şayet böyle bir süreç başlarsa bunun birincil sonucu bu birimlerdeki hekim hareketliliğinin kesilmesi olacaktır.

Tekelleşmenin yol açtığı ortam özellikle genç diş hekimleri üzerinde şok etkisi yaratıyor. Hayat standartlarının hızla gerilemesi, işsizlik tehlikesinin ortaya çıkışı, geleceğe dair belirsizlik… Özel sektördeki tekellerin diş hekimliği mesleği üzerindeki etki gücü (ücret düzeylerinin reel olarak düşürülmesi, bilimsel araştırmaların ve eğitim programlarının yönlendirilmesi) her geçen gün artarken karşısında herhangi bir ciddi direnç görmüyor. Genç diş hekimleri arasında yurtdışına gitmek veya olanağı varsa birkaç meslektaşıyla ortak bir klinik açmak gibi kaçış eğilimleri şimdilik baskın fakat bu ister istemez bir vadede sınırlarına ulaşacak. Eğer bu aşamadan sonra aynı eğilim devam eder ve karşı direnç noktaları oluşturulmazsa diş hekimleri açısından çok daha yıkıcı sonuçlarla karşılaşabiliriz.

Olanaklar

Proleterleşen diş hekimlerinin çalışma ortamları değişmektedir. Muayenehanelerinde tek başına ve sağlık sisteminden görece izole çalışma tarzı yerine büyük hastanelerde, kliniklerde çalışma yaygınlaşmaktadır. Bunun sonucunda diş hekimlerinin meslektaşları ve diğer sağlık emekçileri ile etkileşimi artmaktadır. Farklı çalışma alanları arası iletişimin daha fazla kurulması ve birlikte hareket edebilme kapasitesinin oluşması için fiziki koşullar önemli bir etkendir. Örneğin, devlet hastanelerinde ve ADSM’lerde çalışan diş hekimlerinin genel diş hekimleri toplamı içerisinde örgütsel hareketlilik açısından en aktif grup olmasında bu durumun etkisi vardır. Fakat tek belirleyen budur veya her yerde otomatik olarak aynı sonuçları üretecek diyemeyiz. Mesela benzer bir durumdaki özel kliniklerde henüz yaprak kıpırdamamaktadır. Burada birçok faktör bulunmaktadır. Yine de bu durum doğru değerlendirildiğinde örgütsel anlamda çok ciddi hamleler yapılabilir. Proleterleşmenin artacağını ön görürsek bunu gerçekleştirmek ve mesela özel kliniklerde de bu hareketliliği başlatacak örgütsel formları yaratmak giderek daha olası hale gelmektedir.

Ücretli çalışmaya başlayan diş hekimleri arasında talepler giderek ortaklaşmakta, çıkarlar homojenleşmekte ve daha önemlisi sınıfsal içerikleri belirginleşmektedir. Ücret talebi, iş bırakmalara, örgütlenmeye karşı baskıların son bulması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, çalışma ortamlarının güvenli hale getirilmesi (sağlıkta şiddet), işsizlik tehlikesi vb. bunlar yüzyıllardır işçi sınıfının önemli mücadele başlıkları olagelmiştir. Şimdilik apolitik diyebileceğimiz bir zeminde gerçekleşse de sınıfın yeni bölükleri olan diş hekimlerinde bu taleplerin giderek artacağını ve zamanla politik içerik kazanacağını düşünebiliriz.

Diş hekimlerinin örgütsel araçları çeşitlenmektedir. Daha önceleri çalışma ilişkilerinden dolayı neredeyse tek adres odalar olmuşken bunun değişmesiyle yani ücretli çalışmanın artmasıyla birlikte farklı örgütsel formlar ortaya çıkmıştır; topluluk, platform, dernek, sendika vb. İlk bakışta kargaşa ve dağınıklık gibi gözükse de mevcut çalışma ilişkilerine en uygun formun bulunabilmesi adına bunu geçilmesi zorunlu bir aşama olarak değerlendirebiliriz. Şimdilik buralarda meslekçi eğilimler baskın ama yeni formları kategorik olarak reddetmek uygun olmaz. Özellikle ücretli çalışmanın artışına paralel olarak sendikal eğilimlerin giderek artacağını düşünürsek bu alandaki gelişmeleri dikkatli şekilde izlemek ve uygun müdahale araçlarını geliştirmek gerekir.

Sonuç Yerine

Uzun bir alıntıyla bitireceğim:

Ben bir iş adamıyım ve konuya bu pencereden bakmak istiyorum. Tüm sağlık sektörü hızla özelleşirken ağız ve diş sağlığı hizmetleri sektörünün kamulaşması, hükümetin sağlık hizmetleri politikası ile başlangıçta çelişkili durmaktadır. Ancak sağlık hizmetlerinin diş sağlığı kısmının yeteri kadar gelişmemiş ve toplumun tüm kesimlerine ulaşamamış olması sebebi ile bu yöntem uygulanıyor olabilir. Örneğin yakın zamana kadar bu sektörde yabancı yatırımlar görülmezdi, ilaç sektöründeki gibi büyük ölçekli tedarikçi firmalar, özel diş hastaneleri ve sağlık kurumları sınırlıydı. Yani sektör sığ bir sektördü. Ayrıca sektörün mali olarak kayıt altına alınması da düşünülmüş olabilir. Kanımca bir piyasa yaratılarak bu piyasanın hacmi ve potansiyeli belirleniyor ve ileride geliştikçe bu piyasanın da serbest rekabete açılarak özelleştirilmesi gündeme gelecektir.   

Diğer medikal sektörlerde olduğu gibi muayenehaneler ve ona bağlı çalışan laboratuvarların sayısı azalacak ve yerini ağız diş sağlığı merkezleri ile hizmet kalitesi veya ücretler konusunda rekabet edebilecek yatırım yapan uzmanlaşmış çoklu klinik ve daha organize veya standart kalitede hizmet veren poliklinikler alacaktır.

Ayrıca kanımca yürürlükteki asgari ücret tarifesi, diş kliniklerinin reklâm verememesi, özel kurum ve sigortalar ile anlaşma yapılamaması, tabela sınırlandırması gibi uygulamalar totaliter bir diş sağlığı hizmeti görüntüsü vermesi bakımından liberal ekonominin kuralları ile ters düşüyor.  Bir hizmetin ücreti standart ve bu hizmeti verenler bu standardı uyguluyorsa burada büyük bir tekel oluşur. Serbest piyasadan söz edilemez bu durum da genel ekonomik yapı ile örtüşmez. Sonuçta her sektör de olduğu gibi bir dönüşüm yaşanacaktır, bu kaçınılmazdır.”(16)

Yazıyı hazırlarken bundan 15 yıl önce diş hekimlerine yönelik yayın yapan bir dergide çeşitli kurum temsilcilerine sayıları gittikçe artan ADSM’ler ve ağız-diş sağlığı hizmetlerine olası etkilerinin sorulduğu bir söyleşiye denk geldim. Söyleşide ADSM başhekimlerinden oda yöneticilerine, akademisyenlerden firma temsilcilerine birçok kişiden görüş alınmış. Yukarıdaki alıntının sahibi ise bir dental firmasının CEO’su. Hepsinin arasından meselenin özünü en iyi kavrayabilen ve geleceğe dair en isabetli yorumu yapanın bir sınıf düşmanımız olması gerçekten düşündürücü.

O zamanlar diş hekimlerini temsil eden kurumlar ve kişiler tarafından bu konunun günü kurtaran yaklaşımlarla ele alınması ve meselenin önemini kavramaktan uzak tartışmalarla heba edilmesi sonucunda bugünkü noktaya gelindi. Yalnızca bu değil, diş hekimliğine dair her başlıkta neredeyse aynı süreçler yaşandı. Mesela geçmiş yıllarda yapılan TDB genel kurullarının sonuç tutanaklarını herkesin okumasını tavsiye ediyorum. Yirmi küsür yıldır aynı yerde nasıl dönüp durduğumuzu çok daha iyi anlayacaksınız. İş işten geçmeden bu kısır döngüye artık bir son verilmesi gerekiyor; doğru kavrayışla, doğru araçlarla, doğru kadrolarla.

 

 


  1. Ulutaş Ünlütürk, Ç. Türkiye’de Sağlık Emek Sürecinin Dönüşümü. Ankara: Notabene Yayınları; 2011.
  2. ILO. International Standard Classification of Occupations [İnternet]. Geneva; 2012. Erişim adresi: https://www.ilo.org/ilostat-files/ISCO/newdocs-08-2021/ISCO-08/ISCO-08%20EN%20Vol%201.pdf
  3. Soyer, A. Hekimlerin Sınıfsal Kökeni. İstanbul: Sorun Yayınları; 2005.
  4. Koşar, A. Profesyonel Mesleklerin Serbest Düşüşü. 2023; Erişim adresi: https://teoriveeylem.net/tr/2023/05/26/profesyonel-mesleklerin-serbest-dususu/
  5. TDB. Diş Hekimlerinin Çalışma Şekilleri: Kurumlarda ve İl/İlçelerde 2022 Yılı Dağılımı [İnternet]. 2023 Nis. Erişim adresi: https://www.tdb.org.tr/tdb/v2/yayinlar/Dishekimi_Dagilim_Kitapciklari/2022YiliDishDagKitapcigi.pdf
  6. TDB. Diş Hekimlerinin Çalışma Şekilleri: Kurumlarda ve İl/İlçelerde 2004 Yılı Dağılımı [İnternet]. Erişim adresi: https://www.tdb.org.tr/tdb/v2/yayinlar/Dishekimi_Dagilim_Kitapciklari/2004YiliDishDagKitapcigi.pdf
  7. Milliyet Gazetesi. Dişçi Mektebinin Hikmeti Vücudu Yok mu? [İnternet]. 1932. Erişim adresi: http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/GAZETE/milliyet//milliyet_1932/milliyet_1932_tesrinievvel_/milliyet_1932_tesrinievvel_12_.pdf
  8. SB. Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2020 [İnternet]. 2022. Erişim adresi: https://dosyasb.saglik.gov.tr/Eklenti/43399,siy2020-tur-26052022pdf.pdf?0
  9. Sağlık Kuruluşlarının Denetimi ve Denetimin Sınırları [İnternet]. 2023. Erişim adresi: https://tdb.org.tr/icerik_goster.php?Id=4338
  10. Marx, K., Engels, F. Komünist Manifesto. İstanbul: Yordam Kitap; 2008.
  11. Braverman, H. Emek ve Tekelci Sermaye. İstanbul: Kalkedon Yayınları; 2008.
  12. Kırmızıtaş, E. “Health Türkiye” veya Küresel Hastaneye Doğru. İleri Haber [İnternet]. 24 Ocak 2023; Erişim adresi: https://www.ilerihaber.org/icerik/health-turkiye-veya-kuresel-hastaneye-dogru-150076
  13. BBC. Turkey Teeth: Are Cut-Price Reality TV Teeth Worth It? 14 Temmuz 2022; Erişim adresi: https://www.bbc.com/news/health-62100044
  14. Kırmızıtaş, E. Aile Diş Hekimliği Kimi/Neyi Kurtaracak? Toplumcu Diş Hekimleri [İnternet]. 11 Haziran 2021; Erişim adresi: https://toplumcudishekimleri.com/aile-dis-hekimligi-kimi-neyi-kurtaracak-emre-kirmizitas/
  15. Toplumcu Diş Hekimleri. “DişTedavim” İsimli İnternet Sitesi Hakkında. 20 Mayıs 2022; Erişim adresi: https://toplumcudishekimleri.com/distedavim-isimli-internet-sitesi-hakkinda/
  16. Dentiss. Dental Sektör Ağız Diş Sağlığı Merkezlerini Tartışıyor. 06 Mart 2008; Erişim adresi: https://www.dentiss.com/dental-sektor-agiz-dis-sagligi-merkezlerini-tartisiyor-y257.html

 

ŞUNLAR DA HOŞUNUZA GİDEBİLİR