Savaş ve Salgın Hastalıklar – Taylan Özgür Tan

tarafından tdh
0 Yorum Yap

Salgın hastalıklar insanlık tarihi boyunca sayısız felakete, toplumsal travmaya, kitlesel ölümlere neden olmuş, savaş gibi kritik dönemeçlerde ise tarihin akışını önemli ölçüde değiştirmiştir. Bunların yanında salgın hastalıklar, hükümetlerin halk sağlığı politikası geliştirmesine de vesile olmuşlardır. Geliştirilen halk sağlığı politikaları elbette iktidarların toplum sağlığını önemsemelerinden ileri gelmemektedir, bu politikalar esas itibariyle üretim gücünün artırılmasına dönük “sağlıklı işçi” ve askeri alanda yeni zaferlere katkı sunacak “sağlıklı asker” ihtiyacından doğmuştur. Birçok salgın hastalık etkeni tarihen incelemeye değerdir ancak biz güncel konulara da ışık tutacağından kolera özelinde savaş meselesini inceleyeceğiz.

Kolera korkunç bir hastalıktır. Hastanın bir saat içerisinde bir litreye yakın sıvı kaybedebileceği kadar korkunç ve tehlikelidir. Sıvı kaybının peşi sıra gelen şiddetli ağrılı kramplar acıyı dayanılmaz hale getirir. Hasta bu ağrıları gidermek adına çenesini dizlerine dayayarak büzülür. Koleranın ilk çağlardan bu yana Hindistan’da var olduğu ve bütün Dünya’ya buradan yayıldığı söylenir. Koleranın günümüzdeki tanımına yakın bir tanımım oluşması süreci 19. yüzyılın başlarına rastlar. Önceleri hava yolu ile bulaşıldığına inanılan kolera, Londralı ünlü hekim John Snow’un kolera için yaptığı; bağırsaklarda yer eden bir etken olduğu ve büyük olasılıkla ağızdan alınan bir zehrin bağırsaklarda çoğalması sonucu oluştuğu tespiti sayesinde tanı koyma bakımından önemli bir adım atılmıştır. Daha sonraları Alman tıbbının önemli ismi Robert Koch, hastalık etkeninin özel bir toksin üreten bir bakteri olduğunu savundu. Toksin sulu ishale sebep oluyordu, Koch bu dışkı örneklerini incelerken gördüğü virgül şeklindeki basile, titriyormuş gibi hareket etmesinden dolayı Vibrio Cholerae adını verdi. Önemli belirlerden biri olan sulu ishal, toplum sağlığının önemsenmediği, hijyen koşullarının yok sayıldığı toplumlarda kolera etkeninin hızla yayılması için çok önemli bir sebep. Bu dışkı, içerisinde barındırdığı Kolera etkeni ile şehir sularına karıştığında büyük bir salgın halini alması an meselesidir. Savaş, günümüzde de dahil olmak üzere bu tarz hastalıkların yayılması için çok uygun koşullar sağlar. Şimdi bunlara bakalım.

Balkan Savaşları koleranın dünya sahnesinde önemli bir konuma geçmesini sağlayan bir savaştır. Rus çarı nasıl kış mevsiminin savaş açısından önemini “general kış” diyerek ifade ediyorsa, kolera da Balkan Savaşlarında adeta askeri harekatları düzenleyen bir general gibi davranmıştır. Balkan Savaşı uzun süredir isyan halinde olan, kimisi özerk kimisi yarı özerk olan Balkan Devletlerinin Osmanlı Devleti’nin zayıf durumunu fırsat bilerek, bir ortaklık kurarak Osmanlı’ya saldırmasıyla başlamıştır. Savaşta Osmanlı büyük kayıplara uğramıştır, bunun sebebini tarihçiler ordu içindeki siyasi hesaplaşmalar, yanlış taktikler, disiplinsizlik, ordunun bitkin, moralsiz ve hasta olması şeklinde değerlendirirler. Bulgar ve Osmanlı ordularına dair salgın kayıtları daha çok Yunan kaynaklarından elde edilmiştir. Osmanlı Ordusu’nun Kırklareli (Kırkkilise) ve Lüleburgaz’dan çekilmesi akabinde Çatalca hattına gerileyen askerler arasında en başta kolera olmak üzere bir takım salgınlar görülmüştür. Ekim 1912 itibariyle askeri birliklerde ortaya çıkmış olan kolera ilk başlarda hafif seyretmiş, ancak kısa zamanda Çatalca hattındaki ve özellikle Hadımköy bölgesindeki on binlerce kişi arasında hızla yayılmıştır. Kasım ayı itibariyle İstanbul’da da görülmeye başlamış olan koleranın en şiddetli dönemi 17-19 Kasım olmuştur. Salgın o kadar büyümüştür ki, hastaların yerleştirilmesi, bakılması ve ölülerin gömülmesi büyük sorun oluşturmuştur. Hatta cesetler tarlalarda kazılan çukurlara atılıp elbiseleriyle, birçoğunun kim olduğu belirlenemeden gömülebilmişlerdir. Yokluk içinde binlerce koleralı askere bakılmaya, çadırların içi ve dışı taze söndürülmüş kireç tozu ve sütü ile dezenfekte edilmeye çalışılmıştır. Kasım-Aralık ayları boyunca kolera Yunan basın organlarında geniş yer bulmuştur. Embros gazetesi Osmanlı askerinin beslenme yetersizliği, kötü hava koşulları ve hastalıklar sebebiyle kötü durumda olduğunu, Hadımköy’deki çukurlara cesetlerin atıldığını, yağan yağmur nedeniyle toprağın eşildiğini ve hastalığın yayılmasına sebep olduğunu belirtmiştir. Hastaların sayısının artması üzerine Sahra Sıhhiye Müfettişliği bunların İstanbul şehrine sokulmayıp Yeşilköy’de (Ayastefanos) tedavi edilmelerini emretmiştir. Bunların tedavisi için Yeşilköy’de Rum Okulu’nda Sâri Hastalıklar Hastanesi kurulmuş, ayrıca birkaç ev bu işe ayrılmış ve oradaki tarlaya hastane çadırları kurulmuştur. Söz konusu çadırlar Londra’dan getirilmişlerdir. Bu dönemde bir kolera kampına dönüşmüş olan Yeşilköy, “kolera tarlası” namıyla anılır olmuştur. Nitekim Skrip Gazetesi 19 Kasım (6 Kasım) tarihli nüshasında, Yeşilköy’de karantina bölgesi oluşturulduğundan ve İstanbul’da bulunan yabancı devletlere ait gemilerin mürettebatlarına gemilerine dönme emri verildiğinden söz etmiştir. Ağır hastalar Ayasofya’ya, zayıf olanlar ve salgın hastalığı bulunmayanlar diğer camilere gönderilmişlerdir. Özellikle Ayasofya’nın hastalara açılması Yunan basınının ilgisini çekmiş, Embros Gazetesi 18 Kasım (5 Kasım) 1912 tarihinde, “Ayasofya Koleralıların Hastanesi [Oldu]” manşetini kullanmıştır. Yunan basını Çatalca’da Osmanlı askerlerini pençesine almış olan koleranın Bulgar askerlerini de etkisine aldığı bilgisine yer vermiş, hatta 3 Aralık (20 Kasım)’da Skrip’de Bulgar yetkililerine dayandırılarak Osmanlı Ordusu’ndaki yaygın kolera vakaları sebebiyle Bulgar Ordusu’nun taarruzlarına ara vermek zorunluluğunu hissettiği ifade edilmiştir. Birinci Balkan Savaşı döneminde Yunan Ordusu’nda ortaya çıkmış olan kolera vakaları Yunan basın organlarında yansıtılmasalar da, koleranın bir takım besinlerin kirlenmesi yoluyla bulaştığının, sütün de bunlardan biri olduğunun ifade edildiği ve çıkış yolu olarak “Nestle” sütlerinin kullanılmasının gösterildiği bir takım reklamlar gazete sütunlarında yer bulmuşlardır. Reklamlar “Kolera Zamanı”, “Kolera Yenilmiştir!” ve “Koleradan Korunun!” gibi manşetlerle çıkmışlardır. Bu reklamların yer aldığı Makedonia Selanik gazetesidir ki, Yunanistan kolerayla önce Makedonya Bölgesi’nde tanışmıştır. Makedonia Gazetesi 10 Nisan (28 Mart) 1913 tarihli nüshasında koleraya karşı Selanik’te alınan önlemlere yer vermiş, seyyar mikrobiyoloji laboratuarlarından söz ederek, kolera vakalarının ortaya çıkması halinde bu laboratuarların vaka bölgesine giderek incelemelerde bulunabileceklerinin altını çizmiştir. Haziran sonu itibariyle Yunan basın organları hastalıktan korunmada aşının önemine ve aşı uygulamalarına dair yazılara yer vermişlerdir. Örneğin Embros 21 Haziran (8 Haziran)’da Selanik’teki 500 askere aşı uygulandığını, aşı hafif ateşe sebep olduğundan dolayı aşılanan askerlerin iki gün dinlenmelerinin sağlandığını kaydetmiştir. Haberde bir tüp aşının 400-500 asker için yeterli olduğu ve aşılanmış olanları altı ay boyunca %80 oranında koruduğu, ilk dönemde Avrupa’dan gelen aşılar kullanılmışsa da, ilerleyen günlerde üniversitenin mikrobiyoloji laboratuarında hazırlanan aşıların kullanılacağı ifade edilmiştir. Skrip Gazetesi’nde 28 Temmuz (15 Temmuz) tarihinde resmi açıklamalara dayandırılarak koleraya karşı aşı uygulamalarının iyi neticeler verdiğinden, aşının ikinci dozunun ilkinden sekiz gün sonra alınması gerektiğinden, bunun on beş gün sonrasında hastalığa karşı tam bir direnç sağladığından söz edilmiş ve tüm Yunanistan ahalisi aşı olmaya çağrılmıştır. Embros Gazetesi’nde “Yati? [Neden?]” manşetiyle yayınlanmış olan yazıdaysa, 200 bin Atinalının sadece 7500’ünün koleraya karşı aşı olduğu ifade edilerek, bunun gerekçeleri sorgulanmıştır. “Hala bu kadar mı doğuluyuz?” denilerek, bilimin öneri ve kanıtlarına duyarsız kalan Atina halkı eleştirilmiştir. Benzer nitelikte bir yazı Skrip’te “Mirolatriya [Kadercilik]” manşetiyle yayınlanmış, “…hiçbir zaman Avrupalı olmayı başaramayacağız. Kaderciliğimiz Türklerinkine benziyor” denilerek, Yunanlıları doğulu bir millet olarak addeden Avrupalıların haklılığından söz edilmiştir. Yazıdan, bilim adamlarının yalanlamalarına rağmen Yunan halkı arasında kolera aşısının böbreklere zarar verdiği söylentilerinin dolaştığı da anlaşılmaktadır.

Aşı karşıtlığı meselesi güncelliği bugün dahi korumaktadır ve bu karşıtlığın doğululuk ile ilişkisi bir soru işareti olarak aklımızda bulunuyor.

Balkan Savaşları döneminde Yunan Ordusu’nda görülen 2500 kolera vakasının 515’i ölümle sonuçlanmıştır. Yunanistan’da hastalık sivilleri, özellikle de göçmenleri etkilemiştir. Öyle ki sivillerde 1150’si ölümle sonuçlanan 2700 vaka kaydedilmiştir. 1912-1913 dönemi içerisinde resmi rakamlara göre Bulgar Ordusu’nun kayıpları 53.825’tir. Ölümlerin %60’ı düşman saldırısından değil, salgın hastalıklar sonucudur. Bunda da başlıca etken, ilk önce Çatalca Cephesi’nde görülen koleradır. İkinci Balkan Savaşı’nda Bulgar Ordusu’nda hastalıktan ölenlerin sayısı 15 bindir. Sırbistan Balkan Savaşlarının ikinci yarısında koleradan en fazla etkilenen ülke olmuştur. İkinci Balkan Savaşı’nda 5 bin Sırp askeri koleradan yaşamını yitirmiştir. Diğer taraftan Romanya da koleradan büyük kayıplar vermiştir. Balkan Savaşları’nın başından Birinci Çatalca Muharebesi’ni de içine alan süreye kadar menzil hastanelerinde toplam 219 Osmanlı subayı ile 11.443 eri koleraya yakalanmış, bunlardan 29 subay ile 3.301 erin hayatlarını kaybettikleri resmi kayıtlara geçmiştir. İkinci Çatalca Muharebesi’nden Barış Antlaşması’na kadar geçen sürede ise 362 Osmanlı subayı ile 35.588 eri salgın hastalıklara yakalanmıştır. Bu süre zarfında 129 subay ve 8.769 erin tifo ve koleradan öldüğü belirtilmiştir. Ancak savaş içinde bulaşıcı hastalıklardan ölenlerle ilgili kesin istatistikler tutulmadığından, asker ya da sivil tam olarak kaç Osmanlı vatandaşının koleradan hayatını kaybettiğini söylemek mümkün değildir.

Koleranın savaş koşullarında salgın halini aldığı önemli yerlerden biri de Yemen. Arap dünyasının en fakir ülkesi Yemen’de 2015 yılından beri Şii Husi milisleri Sünni Devlet Başkanı Abdurrabbu Mansur el Hadi’ye bağlı birliklere karşı savaşıyor. Suudi Arabistan, İran’ı Husi milislerine askerî destek sağlamakla suçluyor. Tahran ise bu suçlamayı reddediyor. Sünni yönetime destek veren Suudi Arabistan öncülüğündeki Arap koalisyon güçleri ise 2015 yılının Mart ayından bu yana ülkede Husi hedeflerine hava saldırıları düzenliyor. Savaşın acımasızlığı yoksulluk, salgınlar ile artarak sürüyor. Halk temiz su, gıda yetersizliği içinde yaşıyor. 2017 Aralık ayı itibariyle Kızılhaç, Yemen’deki kolera vakalarının 1 milyona ulaştığını ve iç savaş nedeniyle nüfusun yüzde 80’inin temiz içme suyu, gıda, yakıt ve sağlık hizmetlerinden mahrum olduğunu açıkladı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), geçen nisan ayında kolera salgınının başlamasından bu yana 2 bin 219 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Birleşmiş Milletler (BM) de Yemen’in dünyadaki en kötü insanlık krizini yaşadığını kaydetti. Ülkede kolera dışında milyonlarca kişi de açlık riskiyle karşı karşıya. BM Gıda ve Tarım Örgütü yaptığı açıklamada Ortadoğu’da özellikle Yemen’de gıda güvenliğinin artan bir hızla kötüleştiğini duyurdu. BM’nin raporunda Yemen’in gıda güvenliği ve yetersiz beslenme konusunda bölgede en kötü durumdaki ülke olduğu, Yemen’in ardından Suriye ve Sudan’ın geldiği belirtildi. Temmuz 2018’deki haberde UNICEF’e göre ülkede son 13 ayda koleradan hayatını kaybedenlerin sayısı 2 bin 311. Kuruluşun Twitter hesabından yapılan açıklamada ayrıca, kolera ile mücadelede sağlanan ilerlemeye rağmen şüpheli vaka sayısı da 1 milyon 118 bin 381.

Savaş büyük bir halk sağlığı sorunu olmaya devam ediyor. Savaşın acımasızlığı, yoksulluk ile birleşerek bir felakete dönüşüyor. Toplumcu sağlıkçıların görevi, halklara karşı işlenen bu savaş suçlarına karşı çıkıp, ezilenlerin yanında olmaktır. Bu konuda tavır almak öncelikli görevimiz ise de sorumluluğumuz elbette bu kadarla sınırlı değil. Yemen halkı ile dayanışma içerisinde olmalıyız, yaşanılan bu felaketi durduracak önlemler almalı, sağlık örgütleri olarak uluslararası bir dayanışma ağını kurup, güçlendirmeliyiz.

 

 


https://www.dw.com/tr/yemende-kolera-vakalar%C4%B1-1-milyona-ula%C5%9Ft%C4%B1/a-41887630

https://tr.euronews.com/2018/07/19/yemen-de-kolera-salgini-binlerce-can-aldi-

https://www.dw.com/tr/yemendeki-kolera-salg%C4%B1n%C4%B1-%C3%A7%C4%B1%C4%9F-gibi-b%C3%BCy%C3%BCyor/av-40115770

https://www.cnnturk.com/dunya/bmden-yemende-yeni-kolera-salgini-uyarisi

NEW YORK TIMES GAZETESİ’NİN GÖZÜYLE BALKAN SAVAŞLARI, Fikrettin YAVUZ

Tarih Okulu Dergisi (TOD) Journal of History School (JOHS) Aralık 2013 December 2013 Yıl 6, Sayı XVI, ss. 147-186. Year 6, Issue XVI, pp. 147-186.

Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi, Sayı 52, Güz 2013, s. 803-824

BALKAN SAVAŞLARI DÖNEMİNDE YUNAN BASININDA KOLERA VAKALARI, Dr. Nilüfer Erdem

ŞUNLAR DA HOŞUNUZA GİDEBİLİR