Olağanüstü – Emre Kırmızıtaş

tarafından tdh
0 Yorum Yap

Olağanüstü zamanlardan geçiyoruz. Dünyamız ekolojik açıdan sınırlarına dayanmış durumda, her gün yeni bir doğa felaketiyle yüz yüze geliyoruz. En sıcaklar, en kuraklar, en soğuklar derken iklimimiz olağan çizgisinden çıkmış halde. Küresel ekonomik gelişmelerin olağan gidişatı bozulmuş vaziyette. Krizlere olağan önlemlerle çare bulunamıyor. Dönüp işin siyasi boyutuna baktığımızda olağanüstü rejimler ve bu rejimlerin olağandışı liderlerine gün geçtikçe yenisi ekleniyor.

Hiç mi iyiye giden bir şey yok? Halklar açısından da olağanüstü bir hareketlilik var. Her güne yeni bir isyan haberiyle uyanıyoruz; Avrupa’dan Kuzey Afrika’ya, Ortadoğu’dan Güney Asya’ya yeni isyan dalgası bütün yerküreye yayılmış durumda. Kısacası olağanüstü sancılar yaşıyoruz, çubuğun nereye doğru büküleceği bizim irademize bağlı.

Ülkemize baktığımızda ise bu yeni isyan dalgası açısından bizde işlerin bu aralar biraz can sıkıcı olduğunu kabul etmek gerekiyor. Aslında yurdun dört bir yanında ayrı ayrı direnişler var, bunların da çoğu işçilerin öncülük ettiği direnişler ama henüz iktidarı sarsacak bir potansiyele ulaşabilmiş değil. Fakat böyle devam etmeyeceğini biliyoruz. Özellikle gittikçe kötüleşen ve artık iktidar yandaşlarınca bile var olduğu kabul edilen “ekonomik kriz” nedeniyle halkın tepkilerinin çeşitli kanallardan kendisini göstereceğini öngörebiliyoruz. Fırtınaya hazırlıklı olmakta fayda var.

Saray Rejimi açısından olağanüstülük ise bir yönetim şekli olarak olağanlaştırılmaya çalışılıyor; ülkede hukuk namına pek bir şey kalmadı, kurumlar çürümeye yüz tutmuş durumda, en temel demokratik haklar bile kullanılamaz halde, alabildiğine zor ve şiddet toplumun bütün katmanlarına sinmiş vaziyette. Her ne kadar iktidar bu gayeyi sonucuna ulaştırabilmek için varını yoğunu seferber etse de, bugünlerde moda olan tabirle sürekli bir “beka” sorunu olarak dillendirilen ve bu vesileyle gerekçelendirilmeye çalışılan bu söylem artık kendi taraftarlarını bile ikna etmekten oldukça uzak. Belki bunun bir çıktısını haftaya yapılacak olan yerel seçimlerde görebileceğiz. Belki diyorum çünkü epeydir seçim güvenliği nedeniyle sandıkların üzerine gölge düşmüş durumda. Ancak ortada duran bir gerçeği bozulmuş araçlarla başka türlü göstermeye çalışmanız o illüzyonu gerçeğin yerine ikame edebileceğiniz anlamına gelmez.

Başka bir “olağanüstülük” hali ise şu sıralar TDB’de yaşanıyor. Mevcut TDB yönetim kurulu 7 Mart tarihli toplantıda “Olağanüstü Genel Kurul Kararı” aldığını geçen hafta duyurdu. Tarihinde ilk defa olağanüstü genel kurula gidecek olan TDB’de ne oldu da böyle bir karar alındı? TDB’den gerekçeler konusunda bir açıklama yok. Kişisel anlaşmazlıklarla alakalı birtakım kulis bilgileri dolaşıyor. Bunların detayına girmeye gerek yok çünkü öyle olsa bile ortada tarafların fark edemediği (iyi niyetli olmak istiyorum) daha ciddi sorunlar var. Kavrayamadığınız sorunu çözemeyeceğinizden ötürü de daha önce yine buradan yabancılaşma kavramı üzerinden anlatmaya çalıştığım, meslek örgütü bürokratlarının içerisinde bulunduğu bu durumun kendisini bir yönetememe krizi olarak dışa vurduğunu anlıyoruz.

Bu sorunların üç tanesi üzerinden derdimi anlatmaya çalışacağım. Birincisi; çalışma ilişkileri üzerinden diş hekimlerinin kompozisyonu ciddi ölçüde değişmiştir. Bugün diş hekimlerinin büyük bir kısmı kamuda veya özelde ücretli olarak çalışmaktadır. Bunu anlayabilmek için geniş bir kesite bakmamıza gerek yok. Örneğin 2002’de Türkiye’de Sağlık Bakanlığına bağlı 1 Diş Hastanesi ve 14 ADSM varken 2017’de 23 Ağız Diş Sağlığı Hastanesi ve 128 ADSM bulunmaktadır. Bu veriyi çalışan hekim sayısına çevirirsek bugün bakanlığa kayıtlı 30.000 civarı diş hekiminin üçte birinden fazlasının kamuda çalışıyor olduğunu görebiliriz. Yeni açılan ADSM’ler ve kamu atamalarını göz önünde bulundurursak bu sayının daha da artacağını tahmin edebiliriz. Özelde ücretli çalışanların sayısı hakkında ise elimizde derli toplu bir veri yok. Fakat kaba bir ampirik yöntemle bile özel sektöre baktığımızda, tekelleşmenin de geldiği boyutu düşünürsek durumun böyle olduğunu görebiliriz. Peki, değişen bu kompozisyon hakkında TDB ve odalar ne yapıyor veya bir ön hazırlıkları oldu mu? Evet, bazı genel kurul veya yönetim kararları var lakin eskilerin dediği gibi ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. Mesela Türkiye’de hukuki anlamda hâlihazırda bir anayasa var, var da iyi düzenlenmiş metinler kendiliğinden pek bir anlam ifade etmiyor. Kaldı ki bırakalım değişen zemine göre çalışmaları yoğunlaştırmayı, öncelikleri belirlemeyi, birlik ve odalardaki temsiliyet oranlarına baktığımızda bile kurumların bu işi ne kadar ciddiye(!) aldıkları ortaya çıkıyor.

İkincisi; mevcut yönetimsel mekanizmalar ve anlayış diş hekimlerinin aktif olarak yönetime katılımını engellemektedir. Daha önce de yazdım, diş hekimlerinin meslek örgütleriyle olan ilişkisi çok zayıflamıştır. Kamuda çalışan diş hekimleri için TDB ve odalar zaten pek bir anlam ifade etmemektedir. Özeldekiler için ise özellikle aidat meselesi üzerinden omuzlarına bindirilmiş ekstra bir yük olarak görülmektedir. Bazı yöneticiler bu kadarını az bulmuş olmalı ki son zamanlarda icra takipleriyle durumu daha da kötüleştirmek için özel bir çabaya girişmiş bulunmaktadırlar. Bozulan bu ilişkinin tekrar kurulabilmesi için öncelikle gerekli örgütsel altyapının hazırlanması gerekmektedir; bazılarını dönüştürerek, bazılarını ise baştan kurarak. Ne demek istiyorum? Mesela oda yöneticileri “ayda bir gün birileri geliyor, sağolsunlar kahvaltı da veriyorlar, konuşuyoruz biraz, sonra da gidiyorlar” tarzını bir kenara bırakmalıdırlar. Probleme kaynağında öznesiyle beraber müdahale edebileceği araçları geliştiremeyen yöneticiler, haliyle “dışarıda” başlattıkları ilişkiyi kurumsal çeperde tekrar kuramazlar, böylelikle de tek yönlü iletişim o çok aranan kurumsal sürekliliği sağlayamaz. Bir şekilde odayla (örnek o olduğu için) bahsettiğim tarzda bir ilişki kurulsa bile yönetimsel aktivitelere doğrudan katılımı sağlayacak biçimde oluşturulmamış komisyonlar, çalışma grupları vb nedeniyle bu sefer kurulan ilişkinin niteliği “dışsal” olmak durumunda kalacaktır.

Üçüncüsü; birliğin ve odaların sağlık politikaları üzerine olan kafa karışıklığı devam etmektedir. TDB merkezi olarak ancak 2016’da Ulusal Ağız Diş Sağlığı Politikası Belirleme Çalışma Grubu kurabilmiştir. Yani Sağlıkta Dönüşüm Programı adıyla gelen bütün o tufan ortalığı kırıp dökerken beklemiş, program özellikle diş hekimliği alanında büyük oranda hedeflerine ulaştıktan sonra “acaba şu işleri bir konuşsak mı” demeyi akıl edebilmiştir. Hadi yine iyimser olalım, geç de olsa olumlu bir başlangıç diyelim, peki, şu anda yeni yönetimin bünyesinde bu çalışma grubu ne yapmaktadır? Aktif olarak çalışmakta mıdır yoksa faaliyetleri askıya mı alınmıştır? Birinci sorunun cevabı olumlu ise çalışma grubunun somut çıktıları nerededir? Yok, ikincisi gibiyse TDB’nin bundan daha önemli mesela ne gibi işleri vardır? Odalara dönüp baktığımızda ise yine benzer bir tabloyla karşılaşıyoruz. Toplumcu Diş Hekimlerinin, amiyane tabirle “dürtüklemesiyle” konuyla ilgili bir çalışma grubu kuran İstanbul Dişhekimleri Odası dışında herhangi bir çalışmanın yapıldığı bilgisi bize ulaşmamıştır. Durum böyle olunca “nasıl bir diş hekimliği” sorusu haliyle cevapsız kalmaktadır; boşta kalan alanı kimin doldurduğu ise hepimizin malumu.

Bu üç başlığı daha fazla açabiliriz, hatta üç değil on da yapabiliriz ama meselenin sadece kişisel hırslar veya koltuk, mevki, küçük iktidar kavgaları (ki bunun etkisinin azımsanmayacak ölçüde olduğunu biliyoruz) ile açıklanamayacağını, bütün bunların üzerine oturduğu bir de maddi zeminin olduğunu tekrar vurgulamak için şimdilik bu kadarı yeter. Bitirirken bir de ufak bir uyarı yapmak istiyorum. Özellikle bizim nesil yönetim anlayışı olarak şefçilikten, tek adamcılıktan, kafa kol ilişkilerinden, herkesi ilgilendiren kararların gizli saklı görüşmelerle alınmasından, dayatmacılıktan oldukça sıkılmış durumda. Zaten her gün bunun esaslı bir örneğini ülke ölçeğinde sergileyen birisi var. Mücadele ettiğinizi söylediğiniz anlayışa benzememenizi tavsiye ederim. Çünkü meslekte de yaşamda da sağlıklı bir güven ilişkisinin kurulmasının yolu şeffaflıktan, dürüstlükten ve demokrasiden geçiyor.

 

 

 


Sağlık Bakanlığı, (2018) “Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2017”, Sağlık Bilgi Sistemleri Genel Müdürlüğü.

Öcek, Z.A. (2018), “Türkiye’de Ağız ve Diş Sağlığı Hizmetlerinde ve Dişhekimlerinin Çalışma Yaşamında Gerçekleşen Dönüşümü Anlamak: Niteliksel Bir Araştırma”, TDB.

Özkan, Ö. (2018), “Dişhekimlerinin Mesleki Örgütlenmeye Yönelik Görüşleri ve Önerileri”, TDB.

ŞUNLAR DA HOŞUNUZA GİDEBİLİR