Deontoloji ve Ahlak Üzerine – Onur Kaya

tarafından tdh
0 Yorum Yap

Tıbbın kökeni insanın doğa ile verdiği yaşam mücadelesi kadar eskiye dayanır. Bin yıllardır süren toplum evrimi tıpta da kendini göstermiş, ananeler nasıl oluşmuşsa tıp da kendi hukukunu, kültürünü kurmuş ve geliştirmiştir.

Sosyal bilimlerde ve diğer bilim dallarında olduğu gibi tıp da kendi felsefesini Antik Yunan Çağı’nda bulmuştur. Dönemin filozoflarından İyonya’lı Hippocrates Kos Adası’nda doğmuş, Anadolu’da yaşamış bir hekimdir. Yaşamı boyunca tıp icrası için çalışmış, üzerine kafa yormuş bir doktor olarak yarattığı düşünsel tezler bugün bile modern tıp için ön açıcı niteliktedir.

Hippocrates, dönemi içerisinde hastalıkların kaynağı ve tedavileri üzerine birçok metin vermiştir. En önemli tezi ise, hastalıkların tanrısal güçlerle bağlantısının bulunmaması, daha çok doğal yollarla hastalıkların oluştuğu ve yayıldığı üzerinedir. Büyü ve batıl inançları reddederek vücudu bir bütün olarak ele almayı öngörmüş, tedavileri de bu bilimsel yaklaşım üzerine örgütlemiştir. Bu, tıp dünyası için o güne kadarki en iddialı ve ilerici fikir olarak yer etmiştir.

Antik Çağ felsefesi tıp ile iyi ilişkilerinin sonucunda tıp tarihine kazınacak bazı ilkeler oluşturmuştur. Hippocrates, bu dalganın öncüsüdür.

PRIMUM NON NOCERE

“Yeteneğim ve gücüm elverdiğince bu and ve sözleri tutacağım.”

“Bu sanatta hocamı, babam gibi tanıyacağım, rızkımı onunla paylaşacağım, çocuklarına kardeşim gibi bakacağım ve öğrenmek isterlerse bu sanatı ücretsiz öğreteceğim. İlaç reçetelerini, şifai bilgileri sadece ve sadece hekimlik kurallarına uygun sözleşmeyle bağlı ve and içmişlere öğreteceğim.”

“Yeteneğim ve hakimiyetim ölçüsünde hastalarımın iyiliği için tedaviler önereceğim ve asla kimseye zarar vermeyeceğim.”

“Hayatımın ve mesleğimin saflığını koruyacağım.”

“Gerek sanatımın icrası sırasında gerekse insanlarla gündelik ilişkideyken edindiğim bilgileri ortaya saçmayacağım, bir sır olarak saklayacağım ve kimseye açmayacağım.”

“Bu yemine sadık kalırsam hayatımı ve mesleki uygulamalarımı insanların tümünden ve her zaman saygı görerek mutlulukla sürdüreyim. Ama ona ihanet edersem ya da çiğnersem tam tersini yaşayayım.”

Biraz ilkel ancak özü güzel bu yeminde Hippocrates tıbbın “kişisel verileri koruma” ve “etik” alanlarının içini doldurur. Metni açmak, yorumlamak mümkün ancak günümüz tıp etiğini incelemek daha elzemdir.

Hippocrates’in yeminini bugünlere taşıyan sayısız hekimin hatıraları önünde tıp etiğinin günümüzde yaşadığı travmatik kayıplar gerçekten üzücü noktalardadır. Doktorların diğer meslektaşlarını karaladığı, çekememezliğe girdiği, birbirlerine yaptıkları tedaviler için ücret aldıkları bir dönemden geçiliyor. Durum o kadar vahim ki çeşitli sosyal medya alanlarında paylaşılan yorumlarda görüldüğü kadarıyla, meslektaşların birbirlerine neredeyse küfür edeceği sınırlarda geziyor ‘hekimlik’. Biz diş hekimleri de yaşananlardan muaf değiliz elbette.

Özellikle yaşadığımız dönemin kapitalist, piyasacı dayatmalarına bağlı olarak gelişen ‘rakip’ hekimi ve yaptığı işleri karalama,kötüleme, doktor meslektaşının verdiği kararları hasta ile el ele vererek tartışma noktasına gelme, meslektaşlarının tedavilerini yaparken ücret alma gibi pratikler kulağımıza hiç de yabancı değil artık. Önceliği sağlıklı bünyeler yaratmak olan muayenehanecilik, poliklinikçilik ve hastane alanları birer sağlık müessesesi olma sıfatından çok kâr amacı güden kapitalist orta sınıf alanına dönüşmüş durumda. Bunun günlük hayattaki karşılığı tek kelimeyle ‘esnaflık’. Otogarda çığırtkanların bir yolcuyu,müşteriyi kapmak için verdiği savaşın neredeyse aynısını fakat birazcık kibarını günümüz diş hekimlerinde de görmek mümkün olabiliyor. Kişi bunun yarattığı aşınmanın kısa vadede etkisini de görmediğinden bunu normalleştiriyor, kendini güncelleme gereği de hissetmiyor.

Hasta, başka hekimden aldığı fikri, edindiği izlenimi aktarırken dahi temkinli davranırken, bizdeki profil “yok öyle yapılmaz, kim demiş onu”, “devlette çalışan doktorlar zaten kötü yaparlar”, “gel, ben daha ucuza yaparım” gibi çeşitli cümlelerle ‘müşteri’yi kapma telaşı yaşıyor. Bu yaptığının aynısı kendisine yapıldığında da kavga etmekten ve hayıflanmaktan sakınmıyor.

Bu süreçlerin tümünü salt kişilik, karakter özelliği olarak yorumlamak gerçekçi değil. Bunların tümünün bir de maddi altyapısı var elbette. Her şeyden kâr etmek, her yarışmada birinci gelmek modern dünyanın bize, düşünsel dünyamıza doğrudan etki ettiği anlayışlardır; yapılan bir spor müsabakasında galip gelmek için karşısındaki sporcuyu sakatlamaktan dahi çekinmez halde insanlık. Futboldaki fair-play bile artık neredeyse mitolojide yer edinecek seviyede. Durum diş hekimlerinde de farklı değil.

Mesleğimizin saygınlığını, omurgasını oluşturan en önemli alan olan etik ve deontoloji, bizi diğer tüm meslek gruplarından ayırt eden karakteristiğidir. Tartışmanın asıl kökeni biz insanoğlunun içinde yaşadığı hırs dünyasında saklı. Yani bizde. Ahlak felsefesinin önemli konularından ikisi kanaatkârlık ve doyumbilmezliktir. Bu anlayışları pratiğinde ve bilincinde kim, ne kadar büyütürse yaptığı işlerde ve amellerde ona göre değer kazanır veya kaybeder. Hekimler olarak bizler hırsın, paranın erişemeyeceği yüce değerler etrafında birleşmeliyiz. Hayat pratiğimizi hırsa, paraya kurban ettikçe değerlerimizden, mesleğimizin bugünlere kadar saygın kalmasını sağlayan tarihi mirasımızdan uzaklaşıyoruz. Bencil, çıkarcı, gözünü hırs bürümüş birer canavara dönüşüyoruz. Bu, bizi her şeye karşı savurgan hale getiriyor, acımasızlaştırıyor. Kâr etmek üzerine kurulu hayat anlayışı yaptığımız tedavilerin niteliğini düşürüyor, meslektaşlarımıza, onların bugüne kadar yarattığı tüm değerler bütününe ve emeklerine okkalı meydan okumalara yol açıyor.

Elbette bireyleri tek tek ele almak mümkün olmuyor günümüz kalabalığında ve hızında. Bunlar için kural, kanun bütünlükleri anlamsız kalıyor. İnternet çağında yaşanan hızlı değişimlere ayak uyduramıyor kural dediğimiz yargılar. Mesela diş hekimliğinde reklam yapmak yasak olduğu halde internet bu yasağı çoktan delmiş durumda. Denetlenebilirliği ise neredeyse imkansız.

Etik ve deontoloji, insanın kendi ahlak felsefesinde oluşan mekanizmalardır. Bunu da asıl oluşturacak olan yani iskeletini kuracak olan hekimlerin aldığı eğitim ve öğretim süreçleridir. Akademi tam olarak burada önemli bir rol oynar. Öğrenci, deontolojiyi salt ders geçmek üzerine değil de içselleştirerek meslek hayatına yedirebilirse tıp ve diş hekimliğinde eğitimin başarısından bahsedebiliriz. Bu anlamda fakültelerde bu değerlere önem veren öğrenci-asistan-hoca bütünlüğünün sağlanması, diş tedavisi kadar gereklidir. Hippocrates ve diğer tüm hekim ardıllarının bugüne kadar taşıdığı deontoloji ve etik bayrağı ciddi erezyona maruz bırakılıyor. Bu kaybı durdurmanın, kanama durdurmaktan daha az önemli olmadığını, bu anlamda Hippocrates Usta’nın en önemli vaadini tutmanın biz hekimlerin en önemli görevi olduğunu düşünüyorum:

ASLA ZARAR VERME!

ŞUNLAR DA HOŞUNUZA GİDEBİLİR