Sevinç Özgüner: Toplumcu Mücadele Yolunda Katledilmiş Bir Hekim – Tülin Çelik

tarafından tdh
0 Yorum Yap

”Aksaray Valide Camii önünde Vecdi ile karşılaştım. Yanında Sevinç vardı. Hoşbeşten sonra Sevinç, ‘Bizimle Sarıyer’e gelsene? Fazla uzun sürmez, 1-2 saat’ dedi. Pırıl pırıl, güneşli bir gündü. ‘Olur’ dedim. Belediye otobüsüyle gittik. Gittiğimiz adres nikâh dairesi idi. Ben de nikâh şahitlerinden biri olmuştum böylece. Sevinç kapıda nikâh şekeri satan delikanlıdan bir kutu badem şekeri aldı. Nikâhtan sonra açtı, birer tane yedik. Çıkarken kutuyu delikanlıya geri verdi. Verirken ‘İçinden 6 tane yedik, tamamlarsın, sattığın kişinin hakkını yemeyelim’ dedi. İşte böyle biriydi Sevinç.”

Der yoldaşları M. Halim Spatar.

Böyle evlenmişti Sevinç Özgüner.

Yıllar sonra 23 Mayıs 1980’de 03:20’de evinin kapısı kırılarak karanlığın kurşunlarıyla katledildiğinde 52 yaşındaydı. İki kızı vardı. Eşi V. Özgüner de bu saldırıda ağır yaralandı.

1946’da tıp fakültesine girdi. 1948’de Yüksek Tahsil Gençlik Derneği’nde yöneticilik yaptı. 1951 tevkifatında tutuklandı, işkenceye rağmen direndi. 2 yıl hapisten sonra tıp fakültesindeki kaydını diş hekimliği fakültesine aldırdı. Aradan geçen yıllarda gerek o gerek eşi mücadeleden hiç kopmadı. Gerek siyasi partilerde gerek çeşitli dernek ve dergilerde eşitlik, özgürlük ve barış için hep ön saflarda idi. 1970’te meslek odasında aktif çalışmaya başladı. Ta ki öldürülünceye kadar!

”Yüreğiyle Toroslu, sesiyle Adanalısevnç

Son defa ne düşündü kim bilir?

Yuvarlanır giderken acıların bittiği yere’’

(Şükran Kurdakul – Sevinç’e Ağıt Yerine)

”Her ölen bir parçamızı götürdü, çoktandır eski Sevinç değilim. İlk delikanlı vurulduğundan beri” demiş bir konuşmasında. Ya da kadın haklarıyla ilgili bir kongrede dedikleri kayıtlara düşen:

”İran, Irak, Suriye, Filistin ve Türkiyeli kadınlar bir masada toplanmalı. Biz iyi anlarız birbirimizi”

Gibi…

Üniversitenin paralı olmasına, Kore’ye asker gönderilmesine karşı, Nâzım’a özgürlük kampanyalarında başı çekerken de, İstanbul Aksaray – Küçükpazar’daki muayenehanesinde gücü olmayanları ücretsiz tedavi ederken de, kocası sık sık tutuklandığı için evin geçimini sağlamak hep onun omuzlarındayken de vazgeçmedi eşitlik, özgürlük, barış ilkelerinden. Ve bu uğurda toplumcu mücadeleden…

”Ölümden, ölmekten değildi korkuları

Daha güzel bir dünya, yaşanılır bir vatan diye söylerken şarkılarını

Vurulup kahpe tuzaklarda

Bir geyik gibi

Düşmek boylu boyunca”

(H.H.K – Acıtan Gerçek)

Mihri Belli vurulduğunda hastanede ilk ziyaret edenlerden biri olarak gittiğinde acaba 1 ay sonra öldürüleceği aklına gelmiş miydi?

Ya da arabası kundaklandığında, evi, öldürülmeden 1 hafta önce de basıldığında, Mecidiyeköy’de yaşadığı sokağın duvarına ”mezarınız olacak” yazıldığında korkmuş muydu acaba?

Sadece çocuklarını başka yere göndererek güvenliklerini sağlamak dışında rutinine aynen devam etti.

Tabip Odasındaki çalışma arkadaşları görev bilinci ve ödev sorumluluğundaki tartışılmaz bilincini hep belirtmişlerdir; ölümü sonrası adına konulan ”İnsan Hakları Barış ve Demokrasi” ödülü törenlerinde ya da onun için yazdıklarında.

2017 Türkiye’sinde diş hekimliği eğitimi gören, mezun, emekli kaç diş hekimi bu kadın diş hekiminden, adına her yıl TTB’nin verdiği ödülden haberdardır acaba?

(Neden TDB değil? Ki biliyorum bileşeni, lâkin ekmeğini bir diş hekimi olarak kazanan meslektaşımız adına bu ödülü TDB’nin daha çok sahiplenmesi gerekmez mi? Gerçi 1986’da TTB’den ayrılıp bağımsızlığını ilan eden bir meslek örgütüdür TDB.)

Bugün bu yazıyı kaleme alma ve Sevinç Özgüner nezdinde toplumcu hekimliğe dikkat çekme amacım ne ölüme bir güzelleme yapmak ne de vicdanları rahatsız etmektir; insan ve hayattaki duruşların ”sistem” üzerindeki geri dönüşlerinin insana ve hayata rağmen nasıl şekillendiği, şekillendirildiği ve insanın buna nasıl müdahil olabileceği üzerine birey – toplum ilişkisi dengesinde gözardı ettiklerimizi vurgulamak amacım.

Bu derginin sayfalarında sistem ve hekimlik ilişkisi konusunda yüzlerce satırla hemhâl olacaksınız zaten toplumcu hekimlik adına.

Derdim, benimle aynı yaşta katledilmiş bu kadın diş hekimi, sağlıkçının yaşam mücadelesine ayna tutarak gelecek nesillere, hele ki sağlığın geldiği, getirildiği şu durumda insan ve insanlık adına üzerimize düşenleri yapabilmenin yol ve yöntemleri konusunda bir şeyler paylaşmak.

Tarih ve toplumsal bilinç oluşumunda izleğimiz her zaman eşitlik, özgürlük ve barıştan yana olmaksa -ki bir sağlık çalışanı olarak aksi düşünülemez- gerek Sevinç Özgüner gerek adlarını yazmaya kalksak sayfalar tutacak olan yüzlercesi bu konuda bize ışık olmalı ve bu uğurda yapılan ve yapılacakların, mesleğimiz ne olursa olsun bu ilkelerin  bir sonraki nesile doğru aktarımı konusununda azımsanmayacak değer taşıdığının önemi tekrar ve tekrar vurgulanmalıdır; pratiğe ve örgütlenmeye verilen çabanın desteğiyle elbette.

”Yazgımızdır: yaşanacak kaçınılmaz

Sabah güneşinden önce dikilir kapımıza karanlık

Alınıp götürülürüz.”

(Arif Damar)

Güneşli ve pırıl pırıl, kimsenin öldürülmediği, insanca yaşadığı, emeğin değerinin herkese eşit olduğu günlere alınıp götürülmek dileğiyle…

ŞUNLAR DA HOŞUNUZA GİDEBİLİR